Batıda siyasi bir hareket olarak ortaya çıkan feminizm, zamanla edebiyatı da etkisi altına alır. Hak
arama arayısında olan kadınlar kendilerini en iyi ifade edebilecekleri alan olarak edebiyatı görürler.
1920’lerde Virginia Wolf ile baslayan edebiyatta feminist elestiri, 1960’lı yıllarda tüm dünyayı saran siyasi
hareketlerle zirve noktasına ulasır. Batıdaki gelismelere paralel olarak edebiyatta feminist elestiri Hindistan
edebiyatını da derinden etkiler. Ataerkil bir toplum olan Hindistanlı kadınların problemleri batıdaki
hemcinslerinin problemlerine oranla daha fazla çesitlilik arz eder. Hintli kadınların Sosyal hayatta haklarını
elde etme mücadelesinden öncelikle basa çıkmaları gereken bir kast sistemi ve katı gelenekler vardır. Yirminci
yüzyılın baslarında egitim görmeye baslayan Hindistanlı kadınlar, erkek egemen toplumlarındaki hak arayısı
çabalarını artırırlar. Sosyal hayatta kadın hakları konusunda yapılan düzenleme ve reformlar, kısa süre içinde
meyvesini vermis, kadınlar edebiyat dünyasında da kendilerini göstermeye baslar. Her ne kadar Hint ve Urdu
edebiyatında kadın haklarını savunan erkek yazarlar olsa, bu sorunların kadın gözüyle okuyucuya
aktarılmasının daha etkili olacagı asikârdır. Batı edebiyatlarında oldugu gibi Urdu ve Hint edebiyatında da
baslangıçta takma ya da erkek ismiyle yazın hayatına atılan kadınlar, zamanla kendilerine has bir yazın
gelenegi olusturmayı basarırlar. Elestirmenler tarafından edebiyatta feminist elestiri ‘yazar olarak kadına
yönelik’ ve ‘okur olarak kadına yönelik’ olmak üzere iki bölüme ayrılır. Biz bu çalısmamızda Hint edebiyatında
feminist edebiyat elestirisinin öncü yazarlarından biri olan Amrita Pritam’ın Muskrahit ka Phançi adlı
öyküsünü ‘yazar olarak kadına yönelik’ feminist edebiyat elestirisi kuramı baglamında incelemeye çalısacagız.
Having emerged as a political movement in the west, feminism also penetrated literature in time.
Women seeking to get their rights saw literature as a field where they could express themselves best. The
feminist criticism in literature, which began with Virginia Wolf in the 1920s, reached its culmination with
political movements that shook the whole world in the 1960s. In parallel to the developments in the west, the
feminist criticism in literature deeply affected the Indian literature. The problems experienced by women in
India, which was a patriarchal society, exhibited more variation than those experienced by their counterparts
in the west. Endeavoring to obtain their rights in social life, Indian women had before them the huge caste
system and rigid traditions to tackle. Indian women who began to receive education in the early 20th century
intensified efforts to seek rights in their male-dominated society. Regulations and reforms implemented in
social life with regard to women’s rights bore fruit soon and women began to exert themselves in the field of
literature, too. Although there were male writers in the Indian and Urdu literatures who defended women’s
rights, it was obvious that presenting these problems to the readers through the female eyes would be more
effective. Women in Indian and Urdu literatures who embarked on their literary careers under male
pseudonyms as in the western literatures managed to establish a literary tradition of their own in the course of
time. Feminist criticism in literature is divided into two by critics, namely ‘oriented to women as writers’ and
‘oriented to women as readers’. In this study, we will try to analyze a story by Amrita Pritam, one of the
forerunners of the feminist literary criticism in Indian literature, entitled Muskrahit ka Phanchi within the
context of the feminist literary criticism theory called ‘oriented to women as.