SBE, Doktora, Histoloji ve Embriyoloji (Vet) Koleksiyonu
http://hdl.handle.net/123456789/822
Histoloji ve Embriyoloji (Vet) Anabilim Dalı'nda yapılan doktora tezleri bu koleksiyon altında listelenir.2024-03-29T04:39:52ZNandrolonun puberta dönemindeki erkek ve dişi ratların tibial büyüme plakaları üzerindeki etkileri
http://hdl.handle.net/123456789/10641
Nandrolonun puberta dönemindeki erkek ve dişi ratların tibial büyüme plakaları üzerindeki etkileri
Boyraz, Mustafa Ünal
Bu çalışmanın amacı puberte dönemindeki sıçanların tibial büyüme plakları üzerine nandrolon'un etkilerini belirlemektir. Çalışmada 28 adet Sprague Dawley ırkı sıçan kullanıldı. Sıçanlar her grupta 7 adet erkek, 7 adet dişi sıçan olacak şekilde kontrol ve deney grupları olmak üzere iki gruba ayrıldı. Deney grubundaki sıçanlara periton içi, 4 hafta süreyle, haftanın 5 günü 10 mg/kg düzeyinde nandrolon (Nandrolone Decanoate, Enj. Norma Hellas SA, Menandrou, Greece) uygulaması yapıldı. Tibial büyüme plakaları dikkate alınarak kemik doku örnekleri alındı, % 10 nötral formalinde tespit edildi. Dekalsifikasyon EDTA ile yapıldı. Parafin bloklar hazırlanarak 6 µm kalınlığında kesitler alındı. Kesitler safranin O boyama metodu ile boyandı. Her kesitten 4 fotoğraf çekildi. Rezerv, proliferatif ve hipertrofik zonların ölçümleri yapıldı. Elde edilen verilerin aritmetik ortalamaları alındı gruplar arasındaki farklılıklar independent t-testi ile belirlendi. Nandrolon verilen erkek ve dişilerde rezerv ve proliferatif zonların uzunluğu kontrol grubuna gore önemli ölçüde azaldığı gözlendi. Bu ratların hipertrofik zonlarının uzunluğunun da azaldığı ancak bu azalmanın istatistiki öneme haiz olmadığı belirlendi. Bu verilerin ışığı altında nandrolonun epifizeal büyüme plakalarında daralmaya dolayısıyla erken dönemde longitudinal büyümenin durmasına neden olabileceği kanaatine varıldı.; The aim of this study was to determine the effects of nandrolone on tibial growth plate by histometric methods in puberty period of rats. Twenty eight rats were used in the study. Animals were divided into two groups as control (Sprague Dawley) (7 male, and 7 female), and experimental group (7 male, and 7 female). Nandrolone (Nandrolone Decanoate, Enj. Norma Hellas SA, Menandrou, Greece) was injected intraperitoneally 10 mg/kg for 5 days of week during the 4 weeks. Bone tissue samples including tibial growth plate were taken, and fixed in 10% neutral formalin. Decalcification was done with Na EDTA. Paraffin blocks was prepared, and 6 µm sections were taken. Sections stained with safranin O method. Four photographs were taken from each preparation. Calculations of length of the reserve, proliferative, and hypertrophic zones were done by Leica Image Manager 50, archive and calculating program, and saved 10 different regions from each photograph. The data analysed for arithmetic means and standard deviation, and significance between groups was determined by independent t-test with SPSS version 17.0 packed program. Length of the reserve and proliferative regions decreased in statistically significance degree, regardless of the gender differences. Length of the hypertrophic region also decreased, but no statistically significance. Nandrolone may lead to early closure of the growth plate in puberty period of rats.
2015-01-01T00:00:00ZSüt dişi periodontal ligamenti ve pulpasında osteoprotegerin ve rankl proteinlerinin ekspresyonunun enzim immüno histokimyasal yöntemle araştırılması
http://hdl.handle.net/123456789/10100
Süt dişi periodontal ligamenti ve pulpasında osteoprotegerin ve rankl proteinlerinin ekspresyonunun enzim immüno histokimyasal yöntemle araştırılması
Yıldırım, Sibel
Süt dişleri, okluzal mekanik travma, enfeksiyöz ve iltihabi pulpal/periapikal ve/veya periradiküler süreçler sonucunda patolojik kök rezorpsiyonu ile erken kaybedilebilmektedirler. Yakın zamanda osteoklastogenezisin moleküler mekanizmalarının işletilmesinde yer alan OPG (osteoprotegerin) ve RANKL (Receptor activator of nucleer factor kappa B ligand) ikilisi osteoklast formasyonu ve fonksiyonunun anahtar düzenleyicileri olarak bildirilmiştir. RANKL-RANK sinyallemesi ve biyolojik olarak aktif OPG seviyesi arasındaki dengenin osteoklastların gelişimi ve aktivasyonunu ve kemik metabolizmasını düzenlediğini göstermektedir. Bu tez kapsamında fizyolojik veya patolojik kök rezorpsiyonuna uğrayan insan süt dişleri kullanılarak OPG ve RANKL'ın rezorpsiyon süreçlerindeki olası rollerinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla OPG ve RANKL'ın rezorbe olan süt dişi dokularındaki spesifik lokalizasyonları, çeşitli endikasyonlarla, yaşları 4-13 arasında değişen, 27 kız, 25 erkek hastadan çekilmiş, toplam 66 süt dişinin pulpal ve periodontal/periapikal dokuları üzerinde enzim ve immuno histokimyasal yöntemlerle gösterilmesi öngörülmüştür. Dişler etik kurul izni ve ebeveynin bilgilendirimesi ile çekildi. Çekimden hemen sonra dişler fikse edildi ve rutin immuno histokimyasal takibe alındı. Dekalsifikasyonu tamamlanan dişler ortalarından ikiye ayrılarak parafinde ve sentetik rezinde bloklandı. Kesitlerin alınmasının ardından histolojik, histokimyasal ve immuno histokimyasal tetkikler yapabilmek amacıyla hematoksilen eozin, TRAP ve spesifik OPG, RANKL immuno histokimyasal boyalar uygulandı. Dişler iltihabi reaksiyon düzeyleri, koronal odontoblastik tabakanın bütünlüğü, rezorpsiyon seviyesi, TRAP, OPG ve RANKL pozitif hücrelerin varlığı şeklindeki altı ayrı kriterle değerlendirildi. Elde edilen verilere uygulanan istatistiksel analizler süt dişi rezorpsiyonunda OPG ve RANKL protein ekspresyonları arasında anlamlı bir ilişki saptayamazken, iltihabi reaksiyon seviyeleri ve RANKL ekspresyonunun görülüp görülmemesi arasında anlamlı (p=0,016); iltihabi reaksiyon derecesi ile koronal odontonlastik tabaka bütünlüğü arasında pozitif zayıf; koronal odontoblastik tabaka bütünlüğü ve rezorpsiyon evresi arasında negatif zayıf bir ilişki; OPG ile koronal odontoblastik tabaka bütünlüğü arasında pozitif zayıf bir ilişki saptandı. Bu tez kapsamında gerçekleştirilen araştırmalardan elde edilen sonuçlar geleneksel inanışın aksine, süt dişi rezorpsiyonunun tamamıyla fizyolojik bir süreç olmayıp çoğunlukla çürükle/aşırı okluzal kuvvetle veya gingival dokudan miroorganizmaların invazyonuyla indüklenen konakçı cevabıyla tetiklenen iltihabi süreçlerin de işin içine katılabileceği daha karmaşık bir sistem olabileceğini önermektedir. Araştırmanın sonuçları süt dişinin rezorpsiyonunda RANKL/RANK/OPG yolunun aktive olabileceğini önermektedir. Elde edilen veriler ve RANKL/OPG ekspresyonlarından sorumlu olan spesifik hücrelerin belirlenmesi amacıyla yapılacak daha ileri çalışmalar ile birlikte, dişte kök rezorpsiyonunun yönlendirilmiş terapötik yaklaşımlarla kontrol edilebilmesinin olası olduğunu önermektedir.; Deciduous teeth can be lost prematurely due to occlusal mechanical trauma, infectious and inflammatory pulpal/periapical and/or periradicular pathologies that cause pathological root resorption. Recently, OPG and RANKL molecular duality, which is responsible for molecular mechanisms of osteoclastogenesis, has been proved to be a key modulator of osteoclast formation and function. The results from genetical and functional studies showed that the balance between RANKL-RANK signaling and biologically active OPG level could regulate osteoclast development and activation and bone metabolism. In this thesis, using physiologically or pathologically resorbing human deciduous teeth, it was aimed to search the possible roles of OPG and RANKL during resorption processes. With this aim, it was anticipated enzymatic and immünohistochemical localization of specific localization of OPG and RANKL in 66 resorbing deciduous teeth which were extracted from 27 female and 25 mail patients aged between 4 and 13. Extracted teeth were fixed immediately and processed for immunhistochemical technique. Having completed decalcification teeth were separeted into two axially and emmbedded in parafin or in acrylic embedding medium. The sections were taken and stained by hematoxylen-eosin, TRAP and specific OPG and RANKL antibody staining for histologic, enzyme histochemical and immünohistochemical evaluations respectively. The sections from each tooth were evaluated according to the enfection level, coronal odontoblastic integrity, the level of resorption and positive staining for TRAP; RANKL and OPG. Statistical analysis of obtained data showed significant relation between infection status and RANKL expression (p=0,016); positive and weak relation between infection level and coronal odontoblastic integrity; negative and weak relation between resorption level and coronal odontoblastic integrity; and positive-weak relation between OPG and coronal odontoblastic integrity, although there is no significant relation between OPG and RANK expression level. The results obtained from this thesis? research suggest that, contrary to conventional belief, deciduous tooth resorption is not a physiological one but it is more complicated process which involves the provacation by caries/over loaded occlusal forces or inflammations triggerred by host immune reactions that caused from microorganism invasion through gingival tissues. This thesis suggests that RANKL/RANK/OPG pathway can be activated via infection during deciduous toth physiological resorption. Obtained data and further studies on specific cell sources for RANKL/OPG expression can be anticipated to root resorption management which will be directed via several therapeutic approaches.
2008-01-01T00:00:00ZKuluçkada deneysel olarak oluşturulan ısı stresinin broylerlerde ince bağırsağın embriyonik gelişimi üzerindeki etkilerinin histokimyasal, immünohistokimyasal ve histometrik metotlarla belirlenmesi
http://hdl.handle.net/123456789/7095
Kuluçkada deneysel olarak oluşturulan ısı stresinin broylerlerde ince bağırsağın embriyonik gelişimi üzerindeki etkilerinin histokimyasal, immünohistokimyasal ve histometrik metotlarla belirlenmesi
ÖZaydın, Tuğba
Bu çalışmada, yüksek kuluçka sıcaklığının (38,8oC) broylerlerde embriyonik ölüm oranı ve embriyo gelişimi üzerine etkileri ile ince bağırsağın embriyonik gelişimi üzerindeki etkilerinin histokimyasal ve immünohistokimyasal yöntemlerle belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada, Hybro ırkı etçi damızlıklara ait 250 adet ve Ross 308 ırkı etçi damızlıklara ait 250 adet kuluçkalık yumurta kullanıldı. Her ırka ait yumurtalar tartıldıktan sonra iki gruba ayrıldı ve kontrol grubuna ait yumurtalar kuluçka boyunca 37,8oC'de kuluçka işlemine tabi tutulurken, ısı stresi grubuna ait yumurtalar kuluçkanın 10. gününe kadar 37,8oC'de ve daha sonra kuluçkanın sonuna kadar 38,8oC'de inkübe edildi. Açılmadan önce yumurtalar tartılarak açılma öncesi son yumurta ağırlıkları belirlendi. Kuluçkanın 11., 13., 15., 18., 20. ve 21. günlerinde her gruptan 10 adet canlı embriyo elde edilinceye kadar açılan yumurtalardan çıkan embriyolarla bunların vitellüs keseleri tartıldı ve Hamburger-Hamilton skalasına göre embriyonik gelişim evreleri belirlendi. Grupların nispi embriyo ve vitellüs kesesi ağırlıkları hesaplandı. Her grupta ölü embriyoların sayısı belirlenerek grupların ortalama mortaliteleri belirlendi. Elde edilen veriler; yüksek kuluçka sıcaklığının, embriyonik mortaliteyi artırdığı ve yumurta sarısı kullanımını azaltarak embriyo canlı ağırlığında ve ince bağırsak ağırlığında düşüşe neden olduğunu göstermiştir. Çalışmanın ince bağırsakların embriyonik gelişimi ve fonksiyonel olgunlaşmasının kuluçka dönemindeki ısı stresinden etkilenme derecesinin incelendiği bölümünde, embriyoların ince bağırsağının duodenum, jejunum ve ileum bölgelerinden doku örnekleri alındı. Uygun histolojik yöntemlerle işlenerek hazırlanan preparatlar dijital kameralı ışık mikroskobuyla incelendi ve gerekli görülen bölgelerin dijital görüntüleri kaydedildi. Görüntüler, dijital görüntü analiz programıyla analiz edilerek incelenen parametrelerin sayısal verileri elde edildi. Elde edilen sayısal veriler istatistiksel yöntemlerle analiz edildi. Hem kontrol ve hem de ısı stresi gruplarında erken embriyonik dönemde güçlü olan Hsp70 pozitivitesinde embriyonik yaşın ilerlemesiyle belirgin bir düşüş gözlendi. Her iki ırkın ısı stresi gruplarında epitel dokusundaki Hsp70 pozitivitesinin, incelenen dönemlerin tamamında kontrol grubundan daha güçlü olmakla birlikte, kuluçkanın 11., 13., 15. ve 18. günlerinde aradaki fark önemsizken, 20. ve 21. günlerinde Hsp70'in ısı stresi gruplarında daha güçlü eksprese edildiği belirlendi. Grupların hepsinde, çıkış gününe kadar apoptotik epitel hücre oranının çok düşük olduğu tespit edildi. Ayrıca çıkışa yakın dönemde ve çıkış gününde hem villus hem de kript bölgesinde epitel hücrelerinin büyük çoğunluğunun proliferatif hücreler oldukları belirlendi. Yüksek sıcaklık uygulamasının, bağırsak epitel hücrelerinde ne apoptozis ne de hücre proliferasyon hızı üzerinde belirgin etkisinin olmadığı tespit edildi. Fırça kenar enzimlerinden sükraz-izomaltaz enzim aktivitesi, ilk kez kuluçkanın 11. gününde enterositlerin fırça kenarında zayıf olarak gözlendi ve embriyonik yaşın ilerlemesiyle birlikte enzim pozitivitesinin de güçlendiği tespit edildi. Bununla birlikte yüksek kuluçka sıcaklığının sükraz-izomaltaz aktivitesi üzerinde önemli etkisi gözlenmedi. Bağırsağın yapısal embriyonik gelişimi ve ölçülen villus parametreleri bakımından gruplar arasında önemli fark gözlenmedi. Ayrıca kadeh hücreleri ve enteroendokrin hücrelerin embriyonik dönemde ortaya çıkış zamanlarıyla kadeh hücrelerinin yoğunluğu bakımından da gruplar arasında fark yoktu. Ancak, bir enterosit matürasyon göstergesi olan ALP aktivitesinin, ısı stresi grubunda kontrol grubuna kıyasla istatistiksel olarak önemli derecede düşük olduğu belirlendi. Bulgulara dayanılarak, deneysel olarak oluşturulan ısı stresinin ince bağırsağın morfolojik yapısal gelişimini etkilemediği, ancak bağırsak ağırlığında düşüşe neden olduğu ve fonksiyonel matürasyonunu geciktirdiği sonucuna varıldı. Ayrıca yüksek kuluçka sıcaklığının incelenen iki broyler ırkı üzerindeki etkileri arasında farklar düşük düzeydeydi.; The aim of the presence study was to determine the effects of high incubation temperature (38,8oC) on the embryonic mortality and embryonic development of two boilers strains which were widely raised in Turkey and the effects on the embryonic development of small intestines were also investigated by means of histochemical and immunohistochemical methods. In the experiment, 250 fertile eggs from each of Hybro and Ross 308 broiler strains were used. The eggs of each strain were weighed and divided into 2 groups as controls and heat-stressed groups. The control eggs were maintained under optimal conditions (37,8oC) during the whole incubation period, whereas heat stress imposed eggs were maintained under 37,8oC until the 10th day of incubation and then continuously exposed to high temperature (38,8oC). At the 11th, 13th, 15th 18th, 20th and 21st days of incubation, some of the eggs were reweighed and opened until 10 living embryos were obtained from each group. The embryos and their yolk sacs were weighed, and then the developmental stages of embryos were determined according to the Hamburger-Hamilton scale. The numbers of dead embryos from each group were determined and the mean embryonic mortalities of the groups were calculated. Moreover, mean relative embryo weights and yolk sac weights of each group were calculated. Data indicated that high incubation temperature increased mean embryonic mortality, whereas depressed mean embryonic and intestinal weights and decreased yolk utilization of the heat-stressed groups. In the experiment, the destruction degree of embryonic development and morphologically development and functional maturation of the small intestine of the animals were also investigated. Tissue samples were taken from living embryos in duodenum, jejunum and ileum regions of the small intestine. The specimens, which were prepared with appropriate histological techniques, were examined under the light microscope equipped with digital camera and the necessary digital images were recorded. By analyzing the images with an image analysis software, the numerical data of the parameters were obtained and analyzed statistically. No significant difference was observed between the intestinal morphological development of the control and heat-stress groups of both strains, and measured parameters of intestinal villi. Furthermore, there was no difference among the groups from the point of appearance period of the goblet and enteroendocrine cells, and the distribution and density of goblet cells did not change with high temperature application. However, ALP activity, which is considered to be a marker of the enterocyte maturation, significantly declined in the heat-stressed group when comparised to the control group. As a result, it was concluded that the experimentally induced heat stress did not affect the morphological development of the small intestine. Nevertheless, heat stress delayed the maturation of small intestine. Moreover, the incubation temperature affected two strains in a quite similar manner except for minor differences. Hsp70 was strongly expressed in both control and heat-stressed groups at all of the investigated embryonic periods, and the expression tended to decrease slightly with embryonic aging. In the intestinal epithelium, stronger Hsp70 positivity was observed in heat-stressed group than the control group at all of the observed periods, and the difference between groups was not significant at the 11th, 13th, 15th and 18th days of incubation. However, statistically an significant difference was observed on the days 20 and 21 of incubation. Apoptotic cell intensities in epithelial tissue of the groups were less in number before hatch, whereas most of the cryptic and villus epthelial cells were proliferating cells at the period of proior to hatch and on the day of hatch. The sucrase-isomaltase activity was weak at the brush border at the 11th day of the incubation and gradually increased with the embryonic age. Control and heat?stressed groups of both strains give similar sucrase-isomaltase reactivity and any differrence was not observed between the groups.
2009-01-01T00:00:00ZSağlıklı gebelerin perifer kan lenfositlerinde bazı AgNOR parametreleri ve mikronükleus sıklığı ile alfa naftil asetat esteraz ve asit fosfataz aktivitelerinin belirlenmesi
http://hdl.handle.net/123456789/6633
Sağlıklı gebelerin perifer kan lenfositlerinde bazı AgNOR parametreleri ve mikronükleus sıklığı ile alfa naftil asetat esteraz ve asit fosfataz aktivitelerinin belirlenmesi
Akbulut, Baki
Bu çalışma, bayanlarda hamileliğin perifer kan lenfositlerinin alfa naftil asetat esteraz (ANAE) ve asit fosfataz (ACP-az) aktiviteleri ile perifer kan lenfosit oranları üzerindeki etkilerinin belirlenmesi amacıyla yapıldı. Ayrıca perifer kan lenfositlerinde mikronükleus (MN) sıklığı ile bazı AgNOR parametreleri de belirlendi. Hamile bayanlar Kontrol; I. trimester; II. trimester ve III. trimester olmak üzere 4 gruba ayrıldılar (n= 10). En düşük ANAE-pozitif lenfosit oranı II. trimesterde tespit edilirken gruplar arasındaki farklar istatistiksel açıdan önemli bulundu. I. ve III. trimesterde ACP-az pozitif lenfosit oranlarında istatistiksel olarak önemli düşüşler gözlendi. Hamilelik süresince perifer kan lenfosit oranlarında belirgin düşüşler dikkati çekerken (p<0,05) en yüksek null hücre oranı I. trimesterde tespit edildi. MN sıklığında hamilelik süresince belirgin artışlar gözlendi (p<0,05). AgNOR sayılarında gruplar arasında fark tespit edilmezken; AgNOR alanı/Çekirdek alanı oranının hamilelikle birlikte artarak en yüksek değerine III. trimesterde ulaştığı görüldü (p<0,05). Trimesterler arasında bazı farklar olsa da hamileliğin ANAE- ve ACP-az pozitif perifer kan lenfosit oranlar ile perifer kan lenfosit oranı ile MN sıklığı ve bazı AgNOR parametrelerini etkilediği sonucuna varıldı.; This study was performed to determine the effects of pregnancy on the activities of alpha- naphthyl acetate esterase (ANAE) and acid phosphatase (ACP-ase) of the peripheral blood lymphocytes (PBL) and PBL percentages in pregnant women. Micronucleus frequency (MN) and some AgNOR parameters of PBL were also estimated. Women divided into four groups as Control; Trimester I (TRI); Trimester II (TRII) and Trimester III (TRIII) (n= 10 for each group). The lowest ANAE (+) lymphocytes percentage was determined in TRII and the differences between the groups were statistically important (p<0,05). There was a statistically significant decrease in the proportions of the ACP-ase (+) lymphocytes in TRI and TRIII. A dramatic reduction in the percentage of PBL was recorded during pregnancy (p<0,05), whereas the highest null cell rates were found in TRI. A distinct increasing was observed in MN frequency during pregnancy (p<0,05). There was no difference in mean AgNOR counts between the groups, whereas AgNORs area/nucleus area increased during pregnancy and it gained its highest value in TRIII. It was concluded that the ANAE- and ACP-ase positive PBL proportions, PBL percentages, MN frequency and some AgNOR parameters were affected by pregnancy although there were some differences among the TRs.
2010-01-01T00:00:00Z