TF, Ortopedi ve Travmatoloji Koleksiyonu
http://hdl.handle.net/123456789/6028
Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı'nda yapılan uzmanlık tezleri bu koleksiyon altında listelenir.2024-03-28T16:29:24ZAmnion zarının kırık iyileşmesi üzerine etkisi
http://hdl.handle.net/123456789/9231
Amnion zarının kırık iyileşmesi üzerine etkisi
Sezgin, Serhan
İnsan amnion zarının kırık iyileşmesine etkilerini araştırmak için ratlar üzerinde deneysel bir çalışma yaptık. 150 adet dişi ratın 30 adeti çalışma sonunda mekanik testin kontrol grubu (grup III) olarak ayrıldı. Kalan 120 adet ratın tamamının sağ femuru açık osteotomize edildi ve K teli ile tespit edildi. Randomize edilen ratların I. grubuna ek bir müdahale yapmadan cilt kapatılması yapıldı. II. grubun kırık hattına amnion zarı sarılarak ciltleri kapatıldı. 1,5 ve 9. haftalarda her gruptan 9 adet rat yüksek doz eter ile sakrifiye edildi. Alınan femurlar radyolojik ve histolojik olarak değerlendirildi. Histolojik değerlendirmede Modifiye Lane-Sandhu kemik iyileşme skalası kullanıldı. 9. haftanın sonunda I. gruptan 31 adet rata, II. gruptan 29 adet rata ve III. gruba mekanik test uygulandı. Mekanik test ÜNE prensibine göre yapıldı. İstatistiksel değerlendirmede Mann-Whitney U testi, Wilcoxon işaretli sıra testi ve Bonferroni düzeltmeli Mann-Whitney U testi kullanıldı. P<0.05 anlamlı kabul edildi. İyileşme miktarları histolojik olarak II. grupta daha düşük olarak bulundu. Radyolojik değerlendirmenin istatistiksel analizini çalışmamıza eklemedik. Grupların kaynama oranları hakkında fikir vermesi amacıyla fotoğraflarına yer verdik. Radyolojik açıdan da incelendiğinde kemik iyileşmesinin II. grupta daha yavaş olduğunu gördük. Mekanik test sonuçları da kaynama miktarı ve kemik direncinin II. grupta daha az olduğunu gösterdi. Diğer çalışmalarda (göz, dermatoloji, üroloji vs) amnion zarının bariyer etkisi, fibrozisi ve enflamasyonu engelleyici etkisi bir avantaj oluşturmuşken bizim çalışmamızda bu faktörler kaynamayı olumsuz yönde etkilemiştir. Bariyer etkisinin kallusun oluşması ve periostal yeni damarlanmanın, kallusa invazyonunu engellemiş olabileceği düşünülmüştür. Aynı zamanda bariyer etkisi nedeniyle kırık hattının iyileşmeye olumlu etkisi olan çevre yumuşak dokuyla da bağlantısı kalmamıştır. Amnion zarının antienflamatuar etkisinin ise kırık iyileşmesinde gerekli olan enflamasyonu baskılayarak kaynamayı olumsuz etkilediği düşünülmüştür. Bu konuda yapılmış diğer çalışmalardan farklı olarak çalışmamızda femurların mekanik sağlamlığını test etmek ve gruplarla olan ilişkisini belirlemek amacı ile kontrol grubu da oluşturduk. Bu sayede her iki gruptaki iyileşme farklarını histolojik ve radyolojik olarak birbirleri ile karşılaştırmanın yanında her iki grubun mekanik özelliklerini kontrol grubu ile karşılaştırdık. Bu çalışmanın kırık iyileşmesi ve amnion zarının kullanılacağı farklı araştırmalar için yol gösterici bir çalışma olduğunu umut ediyoruz.; We performed an experimental study to investigate the effects of human amniotic membrane on bone healing. A total 150 female Sprague Dawley rats were divided into 3 groups. Group I included 60 animals which underwent primary femoral osteotomy with K wire fixation in group II, amniotic membrane was enveloped over the osteotomy side in addition. The third group of 30 animals was the control. Nine animals taken from each group at 1,5 and 9 post operation week for sacrification. Radiologic and histological assesment were done in all femoral specimens. Modified Lane Sandhu bone healing scale was used for histological evolution mechanical test was performed. Thirtyone animals in group I, 29 animal in group II and all control groups at the and of the 9th week. Mechanical test was performed in according to ÜNE principle. Mann Whitney U test, Wilcoxon and Bonferroni correctable Mann-Whitney U test were used for statistical evaluation. P<0.05 was accepted for statistical significants.mechanical test was performed. Histological ratio of healing was more less in group I. No inclusion of the statistical evaluation in this study. We observed radiologic bone healing in group II. Mechanical test results showed us ratio of healing and bone strength were less in group II. Amniotic membrane has removal advantages as follows barrier effects, prevention of fibrosis and inflammation that mentioned in literature. In contrast to literature no aforementioned effects in current sutdy. It thought that amniotic membrane prevents callus formation, perosteal neovascularization its invasion into callus and soft- tissue attachment to bone. Antiinflammatory effect of amniotic membrane is close relation to supression of the inflammation which is require for bone healing. In contrast to literature, we used control group for testing of mechanical strength and to identify of its relation to groups. In this may we compared radiological and histological differences of healing and mechanical properties of two groups. In conclusion, we believe that this study guide for bone healing and similar studies.
2008-01-01T00:00:00ZTotal diz protezi komplikasyonları
http://hdl.handle.net/123456789/8585
Total diz protezi komplikasyonları
Yıldırım, Serhat
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı'nda Ekim 1992- Eylül 2006 tarihleri arasında 319 hastanın 376 dizine total diz artroplastisi uygulanmıştır. Total diz artroplastisi sonrası gelişen komplikasyonlar retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların 252'si kadın (%78.99), 67'si erkekti(%21.01). Hastaların yaş ortalaması 67.7 idi (35-87). Hastaların 125'inin sağ dizine, 137'sinin sol dizine, 57 hastanın ise her iki dizine de total diz protezi uygulandı. Her iki dizine de total diz protezi uygulanan hastaların 12'si aynı seansta uygulandı. Ortalama takip süresi 32.6 ay (4-92) dır. Knee Society klinik değerlendirme formuna göre ameliyat öncesi diz skoru ortalama 46.7 (35-60), ameliyat sonrası ortalama 91.3 (80-100), fonksiyon skorları ise ameliyat öncesi ortalama 39.4 (10-60), ameliyat sonrası ortalama 81.9 (40-100) olarak bulundu. Ameliyat öncesi hastaların ortalama eklem hareket açıklığı 108.3° (70-135) iken, ameliyat sonrası ortalama 113.2° (70-140) olarak bulundu. Görülen komplikasyonlar; 11 hastada (%3.4) erken enfeksiyon, 5 hastada (%1.5) yara komplikasyonu, 4 hastamızda kronik enfeksiyon (%1.2), 2 hastada (%0.6) peroneal sinir arazı, 1 hastamızda(%0.3) safen sinirin infrapatellar dalında nöroma, 5 hastada (%1.5) derin ven trombozu, 2 hastada (%0.6) ekstensör mekanizma komplikasyonu, 2 hastada (%0.6) hareket kısıtlılığı, 2 hastada (%0.6) aseptik gevşeme, 1 hastada (%0.3) periprostetik kırık, instabilite ise 1 hastamızda (%0.3) gözlendi. 3 hastamız ameliyat sonrası ex oldu. Sonuç olarak total diz artroplastisi, başarılı sonuçlarına rağmen, oluşabilecek komplikasyonlar cerrah ve hasta için üzücü problemlere neden olabilmektedir. Bu komplikasyonları en aza indirebilmek için ameliyat öncesi iyi bir hazırlık, titiz bir cerrahi uygulama ve dikkatli bir ameliyat sonrası bakım gerekmektedir.; At Selcuk University Meram Faculty of Medicine, in Orthopaedics and Traumatology Department between October 1992 and Septamber 2006, 376 total knee arthroplasties were performed in 319 patients. Postoperative complications were evaluated retrospectively. There were 252 women (%78.99) and 67 man (%21.01). The averageage of the patients was 67.7 (35-87) years. Total knee prostheses were applied to 125 right knees, 137 left knees and 57 were bilateral. Bilateral aplications were done in the same sessions in 12 patients. The average follow up time was 36.2 months. According to Knee Society clinic evaluation forms average knee points was 46.7 (35-60) before the operations. The average after the operations was 91.3 (80-100). Functional points were 39.4 (10-60) preoperatively and 81.9 (40-100) postoperatively. Before the operation the range of motion (ROM) was 108.3° (70-140), it was found to be 113.2° after the operation. The complications were: 11 (%3.4) early infection, 5 (%1.5) wound problems, 4 (%1.2) chronic infections, 2 (%0.6) nerve palsies, 1 (%0.3) neuroma of the infrapatellar branch of the saphenous nerve, 5 (%1.5) deep vein thrombosis, 2 (%0.6) extensor mechanism disfunctions, 2 (%0.6) ROM restictions, 2 (%0.6) aseptic loosening, 1 (%0.3) periprosthetic fractures, 1 (%0.3) instability, 3 patients died after the operation. As a result, in spite of high success rates following the total knee arthroplasty, complications that occur can cause serious problems to, the patients and surgeon. To minimize these complications, a good preoperative preparation of the patient, meticulous surgery and a good postoperative care are needed.
2007-01-01T00:00:00ZMedial kompartman gonartrozunda oxford faz 3 unikompartmantal protezin erken klinik ve radyolojik sonuçları
http://hdl.handle.net/123456789/8582
Medial kompartman gonartrozunda oxford faz 3 unikompartmantal protezin erken klinik ve radyolojik sonuçları
Yar, Ümit
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji kliniğinde Ağustos 2005-Şubat 2007 tarihleri arasında ameliyat edilip en az 6 aylık takipleri tamamlanan 22 hastanın 24 dizine Oxford Unikompartmantal Diz Protezi uygulandı. Hastaların erken dönem klinik ve radyolojik sonuçları değerlendirildi. Hastaların 18'i(%82) kadın, 4'ü(%18) erkek idi. Hastaların ortalama yaşı 58(45-69) idi. Hastaların 12'sinin sol dizine, 8'inin sağ dizine, 2'sinin her iki dizine aynı seansta unikompartmantal diz protezi ameliyatı uygulandı. Hastaların ortalama takip süresi 14.66 ay(6-24 ay) idi. Hastalardan 23 tanesine anteromedial osteoartrit, 1 tanesine ise femur medial kondil osteonekrozu nedeniyle Oxford UDP yapıldı. Hastaların ortalama vucut kitle indeksi 27.76(21.22-39.79) olarak bulunmuştur. Hospital for Special Surgery Skoru'na göre yapılan değerlendirmede diz skoru, ameliyat öncesi dönemde ortalama 56.2(35-77) idi. Ameliyat sonrası dönemde ise ortalama 90.4(72- 100) olarak bulundu. Hastaların 17'sinde(%70.8) mükemmel, 7'sinde(%29.2) ise iyi sonuç elde edildi. Oxford Diz Skoru'na göre yapılan değerlendirmede diz skoru, ameliyat öncesi dönemde ortalama 12.33(5-24) idi. Ameliyat sonrası dönemde ise ortalama 40.25(23-48) olarak bulundu. Diz Cemiyeti Skorlamasına göre yapılan değerlendirmede hastaların ameliyat öncesi ortalama diz skoru 48.4(41-60) idi. Ameliyat sonrası dönemde ise ortalama 96.3(81-100) olarak bulundu. Hastaların 22'sinde(%91.66) mükemmel, 2'sinde(%8.33) iyi sonuç elde edildi. Hastaların Diz Cemiyeti Skorlaması fonksiyonel skoru, ameliyat öncesi dönemde ortalama 42.5(0-70) idi. Ameliyat sonrası dönemde ise ortalama 81.2(45-100) olarak bulundu. Radyolojik değerlendirmede Oxford değerlendirme kriterleri kullanılmıştır. En fazla hata femoral komponentin Medial/Lateral yerleştirilmesi sırasında ortaya çıktı. Hiçbir hastada radyolojik olarak gevşeme bulgusuna rastlanmadı. Eklem hareket açıklığı ameliyat öncesi dönemde ortalama 120.5(80-140) idi. Ameliyat sonrası dönemde ise ortalama 124.5(90-140) olarak bulundu. Hastaların 4'ünde insert dislokasyonu, 2'sinde erken yüzeyel enfeksiyon ve 1'inde ise sinovit ve inatçı ağrı meydana geldi. Hastalardan 4'ü total diz protezine revize edildi. Sonuç olarak, unikompartmantal diz protezi medial kompartman gonartrozunda düşük morbidite, minimal kemik ve yumuşak doku rezeksiyonu, yüksek hasta memnuniyeti ve en azından mevcut hareket açıklığını koruyabilmesi gibi önemli avantajlara sahiptir. Fakat cerrahi teknik hassasiyetleri nedeniyle, öğrenme eğrisi döneminde insert dislokasyonu gibi komplikasyonlarla göreceli olarak sık karşılaşılabilmektedir. Tecrübe arttıkça bu tip komplikasyonlar da minimuma inmekte ve daha iyi klinik sonuçlar elde edilmektedir.; This study involved 24 unicompartmental knee arthroplasties(UKA) (Oxford Phase 3), performed in 22 patients operated between august 2005 and february 2007 and had a minimum of 6 month follow-ups, in Selçuk University Meram School of Medicine Department of Orthopedics and Traumatology. Short term clinical and radiological results were evaluated. The mean age of 18 (82%) women and 4 (18%) men was 58(45-69) years. Unicompartmental knee arthroplasty was performed in 12 left and 8 right knees and bilaterally in two patients.The follow up period was 14.66 (6-24) months on the average. The indication for UKA was anteromedial osteoarthritis in 23 and femoral medial condylar osteonecrosis in one of the patients. The average body mass index of the patients was found to be 27.76(21.22-39.79). Hospital for Special Surgery Knee Score of the patients was 56.2(35-77) preoperatively and 90.4(72-100) postoperatively. There were 17 excellent and 7 good results. Oxford Knee Score was 12.33(5-24) preoperatively and 40.25(23-48) postoperatively. Knee Society Score was 48.4(41-60) preoperatively, 96.3(81-100) postoperatively. There were 22 excellent and 2 good results. Knee Society functional score was 42.5(0-70) preoperatively and 81.2(45-100) postoperatively. Radiological evaluation was performed using Oxford criteria. The most frequent error was encountered during medial/lateral insertion of the femoral component(Table 4.1). Radiological loosening was not seen in any of the patients. The range of motion was(ROM) 120.5(80-140) preoperatively and 124.5(90-140) postoperatively. There were 4 insert dislocations, 2 early superficial infections and 1 synovitis with resistant pain. In conclusion, UKA has important advantages such as low morbidity, minimal bone and soft tissue resection, high patient satisfaction and conserving at least the preoperative ROM. However, during the learning curve period of technical details, complications such as insert dislocation are relatively high. Better clinical results go parallel with increasing experience.
2007-01-01T00:00:00ZDisloke kalçalarda pavlik bandajı kullanımının tedavideki etkinliği
http://hdl.handle.net/123456789/8580
Disloke kalçalarda pavlik bandajı kullanımının tedavideki etkinliği
Şimşek, Süleyman Sezgin
Bu çalışmanın amacı, ultrasonografik olarak tanı konulmuş Graf Tip III ve Graf Tip IV kalçaları bulunan çocuklarda, Pavlik bandajı kullanımının tedavideki etkinliğini araştırmaktır. Bu amaçla, 1997-2004 yılları arasında Graf Tip III ve Graf Tip IV kalçaları bulunan ve tanı konulduğu anda Pavlik bandajı tedavisi başlanan 6'sı erkek, 20'si kız olmak üzere toplam 26 hastanın 34 kalçası incelendi. Hastalara tedavi başlangıcından 4-6 hafta sonra USG kontrolleri yapıldı. Yapılan bu USG kontrolünde, en az bir Graf tipi düzelen kalçaların Pavlik bandajı tedavisine, kalçalar Tip I olana kadar devam edildi. Hastalarımızın en küçüğü 2 günlük, en büyüğü ise 6,5 aylıktı. Hastalar 4 ay ve 4 aydan küçük olanlar (Grup 1) ve 4 aydan büyük olanlar (Grup 2) olamak üzere 2'ye ayrıldı.. Bu çalışma grubundaki 34 kalçanın 26' sı (%76.4) Grup 1, 8 kalça (%23.6) ise Grup 2 idi. Grup 1 içindeki 26 kalçanın 18'i nin (%69.2), ilk ayda ki USG kontrolünde en az bir tip düzelme görülürken, Grup 2 içindeki 8 kalçanın ise, 5'inde (%62.7) en az bir tip düzelme olduğu görüldü. Çalışmamıza dahil edilen 20 kız hastanın, 21 kalçası (%80) sadece pavlik bandajıyla tamamen düzelirken, 6 erkek hastanın ise 2 kalçasının (%25) Pavlik bandajıyla tamamen düzeldiği görüldü. Pavlik bandajıyla tedavi edilen hastalar ortalama 3,6 yıl ( 1 yıl-10 yıl ) izlendi Sonuç olarak, özellikle yaşamın ilk 4 ayında tanı konulan ve Graf Tip III ve Graf Tip IV kalçaları bulunan kız çocuklarında, Pavlik bandajı tedavisinin ilk ayında yapılan ultrasonografik kontrolünde Graf tipinde en az bir tip düzelme oluyorsa, Pavlik bandajının uzun süre kullanımıyla kalçaların redükte ve stabil olacağına inanıyoruz. Yine bu çalışmamızın sonucunda, Graf Tip III ve Graf Tip IV kalçaları bulunan erkek çocuklarının, kız çocuklarına göre Pavlik bandajı tedavisine daha dirençli olduğu kanaatindeyiz.; The purpose of this study is to investigate the effectiveness of Pavlik harness treatment in patients with Graf type III and IV hips who were diagnosted by hip USG. Between 1997 and 2004, total 26 patients with 36 hips were evaluated. Six of 26 patients were boys and the rest were girls. Control ultrasonography was performed at 4-6 weeks after the initiation of the treatment. İf hips were improved at least one Graf type at this sonographic control, Pavlik harness treatment was contınued until they became Graf type I. The youngest of the cases was 2 days, the oldest was 6,5 mounths old. The patients were divided into 2 Groups. The patients who had diagnosed with in 4 months of age were included in Groups 1 and diagnosed after 4 months of age were included in Groups 2. Twenty six hips (%76.4) were in Group 1 and 8 hips (%23.6) were Group 2. Eighteen hips (%69.2) of Group 1 were improved at least one Graf type at first sonographic control. Five hips (%62.7 ) of Group 2 were improved at least one Graf type at first sonographic control. Twenty one hips (%80) of 20 girls and 2 hips (%25) of 6 boys of our study were complietly reduced with only Pavlik harness. The average follow up time was 3.6 years (1-10 years). In conclusion of our study, the Graf Type III or IV hips of children, especially girls, who were diagnosed within 4 months of age can be effectively reduced and stabilized with long term Pavlik harness treatment if the hips were improved at least on Graf type on their first month sonographic control. Also, we assume that the boys with Graf Type III or IV hips are more resistant to Pavlik harness treatment in comparison of the girls.
2007-01-01T00:00:00Z