TF, Radyoloji Koleksiyonu
http://hdl.handle.net/123456789/6002
Radyoloji Anabilim Dalı'nda yapılan uzmanlık tezleri bu koleksiyon altında listelenir.2024-03-29T08:10:57ZDual enerji bilgisayarlı tomografi ile üriner sistem taşlarının in vivo analizi
http://hdl.handle.net/123456789/14080
Dual enerji bilgisayarlı tomografi ile üriner sistem taşlarının in vivo analizi
Erdoğan, Hasan
Giriş ve Amaç: Üriner sistem taşlarının kimyasal yapısına göre oluşum mekanizmaları ve tedavileri farklılık göstermektedir. Bu nedenle taşın tipini saptayabilmek, koruyucu önlemlerin alınmasında ve tedavi planlanmasında kilit rol oynamaktadır. İn-vitro analiz yöntemleri ile taşın tipi saptanabilmektedir fakat her hastada taşı elde etmek mümkün olmamaktadır. Bilgisayarlı tomografi (BT)'de son yıllarda kullanıma giren dual enerji teknolojisi, üriner sistem taşlarının analizini in-vivo olarak yapmayı mümkün kılmıştır. Bu çalışmamızda üriner sistem taşlarının analizinde dual enerji BT (DEBT) sonuçlarını, altın standart kabul edilen in-vitro analiz sonuçları ile karşılaştırarak DEBT'nin tanısal etkinliğini değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: DEBT tetkikleri Eylül 2014 - Temmuz 2015 tarihleri arasında, üriner sistem taşı olan 373 hastada, 128-kesitli dual enerji BT cihazı (Somatom Definition Flash, Siemens Healthcare, Forchheim, Almanya) kullanılarak yapıldı. Hastalara işlemden önce bilgi verilerek, aydınlatılmış onam alındı. DEBT inceleme yalnızca taşın olduğu kesitlere yönelik yapıldı. İş istasyonu (Syngo.via, Siemens Healthcare, Forchheim, Almanya) üzerinde taşların düşük ve yüksek kVp değerlerindeki atenüasyon oranlarının analizi yapılarak taşlar hidroksiapatit, kalsiyum oksalat, sistin ve ürik asit taşı şeklinde sınıflandırıldı. Takiplerde ameliyat veya düşürme sonucu taşı elde edilen 35 hastada taşların in-vitro analizi yapıldı. DEBT ve in-vitro analiz sonuçları karşılaştırıldı ve istatistiksel olarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 373 hastanın 256'sı erkek (%68.6.), 117'si kadın (%31.4) olup, olguların yaşları 18 ile 90 arasında değişmekteydi (Ortalama yaş: 48.5±15.2). DEBT ile hastaların 136'sında (%36.5) hidroksiapatit, 160'ında (%42.9) kalsiyum oksalat, 20'sinde (%5.4) sistin, 57'sinde (%15.3) ise ürik asit taşı saptandı. Takipte taşı elde edilen 35 hastada taşların in-vitro analizi yapıldı ve taşların 8'inin (%22.8) hidroksiapatit, 18'inin (%51.4) kalsiyum oksalat, 6'sının (%17.2) ürik asit, 3'ünün de (%8.6) sistin taşı olduğu saptandı. DEBT analiz sonuçları, in-vitro sonuçlar ile karşılaştırıldığında 32 hastada (%91.4) taşın tipi doğru olarak saptanırken, 3 hastada (%8.6) ise doğru olarak saptanamadı. Taş tiplerine göre ayrı ayrı değerlendirildiğinde; ürik asit ve sistin taşlarının tamamı DEBT ile doğru olarak saptanabildi. DEBT ile hidroksiapatit taşı olarak belirtilen 11 taşın, 8 tanesi in-vitro analiz ile hidroksiapatit ile uyumlu olarak bulundu. Diğer 3 taşın ise in-vitro analizde kalsiyum oksalat taşı olduğu görüldü. DEBT ile kalsiyum oksalat taşı olduğu belirtilen 15 taşın ise in-vitro analizde de kalsiyum oksalat taşı olduğu doğrulandı. Sonuç: Gelişmiş post-proçes analiz yöntemleri ile birlikte DEBT, üriner taşların analizini yapabilmektedir. Özellikle ürik asit ve sistin taşlarını saptamada DEBT'nin çok üstün olduğu görülmektedir. Hidroksiapatit ve kalsiyum okzalat taşlarını saptamadaki başarısı da yüksektir. Limitasyon olarak, DEBT ile miks taşların bileşimi ve kalsiyum oksalat monohidrat-dihidrat gibi taş subgrupları ayırt edilememektedir. Sonuç olarak, DEBT ile in-vivo ortamda taş analizi yapıldığında, DEBT'nin tedavinin kişiselleştirilmesine ve optimize edilmesine büyük katkı sağlayacağı şüphesizdir.; Introduction and Purpose: Formation mechanisms and treatment of the urinary tract stones are different, depending on their chemical structure. Therefore, determining the stone type plays a key role in planning treatment and preventive measures. Type of a stone can be determined by in-vitro analysis methods. But obtaining the stone is not possible in all patients. Computed tomography (CT) with the use of dual energy technology in recent years, has made it possible to do in-vivo analysis of urinary stones. In this study, we aimed to evaluate the diagnostic efficacy of dual energy CT (DECT) analysis results and compare them with in-vitro analysis which is accepted as gold standard for analysis of urinary tract stones. Materials and Methods: DECT examinations were performed between September 2014 - July 2015, on 373 patients with urinary stone disease, using with 128-slice dual source CT scanner (Somatom Definition Flash, Siemens Healthcare, Forchheim, Germany). The patients were informed before the procedure and informed consent was obtained. DECT examination was performed on only the section of the stone. Analysis of attenuation ratios in the high and low kVp values of the stone was performed on workstation (Syngo.via, Siemens Healthcare, Forchheim, Germany) and stones were classified as hydroxyapatite, calcium oxalate, cystine and uric acid. In follow-up, stone was obtained in 35 patients as a result of surgery or dropping it. In-vitro analysis of the stones were performed. DECT and in-vitro analysis results were compared and statistically evaluated. Results: 373 patients, 256 (68.6%) men and 117 (31.4%) women were included in the study. The ages of the patients ranged from 18 to 90 (average age: 48.5±15.2). In all patients, 136 (36.5%) hydroxyapatite, 160 (42.9%) calcium oxalate, 20 (5.4%) cystine, and 57 (15.3%) uric acid stones were detected with DECT. In vitro analysis of the stones were performed in 35 patients whose stones were obtained at follow-up and 8 (22.8%) hydroxyapatite, 18 (51.4%) calcium oxalate, 6 (17.2%) uric acid and 3 (8.6%) cystine stones were detected. When DECT analysis results were compared with in-vitro analysis results; stone types were detected correctly in 32 (91.4%) patients and were detected incorrectly in 3 (8.6%) patients. If evaluated separately by types of stone; all uric acid and cystine stones could be detected correctly with DECT. In 11 stones detected as hydroxyapatite in DECT, 8 of them were found to be compatible with hydroxyapatite in in-vitro analysis. The other 3 were found to be calcium oxalate stone in in-vitro analysis. 15 stones were detected as calcium oxalate with DECT and all of them were verified as calcium oxalate stone in in-vitro analysis. Conclusion: With advanced post-process analysis methods, DECT is able to analyze urinary stones. DECT found superior especially in detecting uric acid and cystine stones. Its success in detecting hydroxyapatite and calcium oxalate stones is also high. As a limitation, composition of mixed stones and stone subgroups such as calcium oxalate monohydrate and dihydrate can not be differentiated with DECT now. As a result, when in-vivo analysis of the stones are performed with DECT, it is undoubtedly going to make a great contribution to the personalization and optimization of the treatment.
2015-01-01T00:00:00ZMamografide saptanan mikrokalsifikasyonların bı-rads kriterlerine (5. baskı) göre değerlendirilmesi ve yorumcular arasındaki farklılığın araştırılması
http://hdl.handle.net/123456789/11831
Mamografide saptanan mikrokalsifikasyonların bı-rads kriterlerine (5. baskı) göre değerlendirilmesi ve yorumcular arasındaki farklılığın araştırılması
Dağdelen, Asiye
Bu çalışmanın amacı mamografide saptanan mikrokalsifikasyonların 2013 yılında yayınlanan en güncel BI-RADS kriterlerine göre değerlendirilmesi sırasında yorumcular arasında ortaya çıkan uyumun ve farklılığın araştırılmasıdır. Çalışmaya Ocak 2010-Ocak 2013 tarihleri arasında mamografilerinde mikrokalsifikasyon saptanmış ve histopatolojik tanıları bulunan 68 hasta dahil edildi. 68 hastanın mamogramları 6 radyolog tarafından, birbirinden bağımsız olarak değerlendirildi. Mikrokalsifikasyon morfolojisi, dağılımı ve BI-RADS sonuç kategorileri için ikili ve toplam uyum oranları araştırıldı. Yorumcular arası ikili uyum oranlarına bakıldığında en yüksek uyum her ikisi de meme radyolojisi alanında tecrübeli olan yorumcular arasında sağlandı(uyum oranı k değerleri: mikrokalsifikasyon morfolojisinde 0.6, mikrokalsifikasyon dağılım paterninde 0.6 ve BI-RADS sonuç kategorisinde 0.5). Tüm yorumcular arasında en düşük uyum BI-RADS sonuç kategorizayonunda (k:0.11), en yüksek uyum ise mikrokalsifikasyon dağılım paterni tariflemesinde (k:0.43) saptandı. Mikrokalsifikasyon morfolojisi tariflemede tüm yorumcular arasındaki k değeri 0.24 olup uyum minimal idi. Pozitif öngörü değerlerine bakıldığında tüm yorumcularda malign vakalar BI-RADS 4B ve 4C içerisinde değerlendirildi. Sonuç olarak BI-RADS terminolojisi genel olarak memedeki mikrokalsifikasyonları tariflemede ve değerlendirmede minimal-orta derecede başarılı bulunmuştur. Ancak beşinci baskıda yapılmış olan değişikliklere rağmen morfoloji ve sonuç kategorisi tanımlanmasında daha objektif kriterlere ihtiyaç duyulmaktadır. Beşinci baskının özellikle mikrokalsifikasyon sonuç kategorisi için getirmiş olduğu "daha şüpheci yaklaşım" meme kanseri atlanma olasılığını azaltacaktır. Her alanda olduğu gibi meme radyolojisi alanında da bilgi birikimi ve klinik tecrübe, doğru tanı ve ayırıcı tanı yapılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Bu ve benzeri çalışmalar ile elde edilecek sonuçlar daha sonraki BI-RADS güncellemelerinde yol gösterici olacaktır.; The purpose of this research is to evaluate microcalcifications detected in mammography by the most recent BI-RADS lexicon published in 2013 and to investigate interobserver variability and consistency. 68 patients, whom microcalcifications spotted in mammographies between January 2010 – January 2013 and had histopathological diagnosis, included in this study. Mammograms of 68 patients evaluated independently by 6 radiologists. Dual and total consistency rates are investigated for morphology of microcalcifications, distribution pattern and BI-RADS results. Highest interobserver dual consistency rate is achieved between observers who are experienced in breast imaging ( consistency k values: 0,6 in morphology of microcalcifications, 0,6 in distribution pattern and 0,5 in BI-RADS results). Lowest total interobserver consistency rate is in BI-RADS results category (k:0,11) where as highest is in distribution pattern (k:0,43). Consistency rate of defining morphology of microcalcifications between all observers is minimal with a k value of 0,24. In the case of positive predictive value, all observers interpreted malignant lesions as BI-RADS 4B and 4C. As a result, BI-RADS terminology proved to be minimal-moderate successful in determining and evaluating microcalcifications in breast. In spite of recent changes in 5th edition, more objective criterias are needed for evaluation of morphology and result category. "More skeptical approach" that presented with 5th edition for microcalcification result category will decrease the chance of possibility to skip breast cancer. As in all other medical fields, knowledge and clinical experience play an important role in making differential and right diagnosis in the field of breast radiology. The results gained from this and similar studies will shed light to next BI-RADS updates. Keywords: Microcalcification, mammography, vacuum biopsy, BI-RADS.
2015-01-01T00:00:00ZSol ventrikül fonksiyonlarının (EF, EDV, ESV, CO) ve miyokard kontraktilitesinin değerlendirilmesinde kullanılan multimodalitelerin (Bilgisayarlı tomografi, MR, Ekokardiografi) karşılaştırılması
http://hdl.handle.net/123456789/8566
Sol ventrikül fonksiyonlarının (EF, EDV, ESV, CO) ve miyokard kontraktilitesinin değerlendirilmesinde kullanılan multimodalitelerin (Bilgisayarlı tomografi, MR, Ekokardiografi) karşılaştırılması
Kara, Bedia
Çalışmamızda son yıllarda gelişen kardiyak BT incelemeyle elde edilen sol ventrikül fonksiyonel parametrelerinin, pratikte yaygın kullanılan iki boyutlu ekokardiografi ve sol ventrikül boyutlarının değerlendirilmesinde altın standart olan MR ile kıyaslanması amaçlanmıştır. Ayrıca MR ile elde edilen verilerin postproses hesaplanmasında kullanılan yazılımlar (MR-Argus ? CMR-tools) arasında ilişki olup olmadığı da değerlendirilmiştir. Gereç ve yöntem: Kardiyak BT incelemesi yapılan ortalama yaş aralığı 51.4±14.9 olan 40 hasta, kardiyak MR ve EKO ile de değerlendirildi. BT, MR ve EKO ile hesaplanan enddiastolik volum (EDV), endsistolik volum (ESV), stroke volum (SV), ejeksiyon fraksiyonu (EF), kardiyak output (CO) ve miyokard kütlesi değerleri karşılaştırıldı. Sol ventrikül fonksiyonlarının hesaplanması için iki farklı MR yazılımı kullanıldı. CMR tools LV tutorials metodu üç boyutlu olarak fonksiyonel değerlendirme yapılabildiği için altın standart kabul edildi. Her iki MR metodu (MR-Argus ve CMR-tools), BT ve CMR-tools ve EKO ve CMR-tools metodları arasında Pearson korelasyonu, Intraclass Correlation Coefficient (ICC) ile güvenilirlik analizi ve Bland-Altman analizleri yapıldı. Bulgular: EF değerleri için BT ve CMR-tools (r=0.702 p<0.001), MR-Argus ve CMR tools (r=0.746 p<0.001) metodları arasında iyi korelasyon mevcutken EKO ve CMRtools (r=0.449 p<0.004) metodları arasında orta derecede korelasyon mevcuttu. Diğer parametreler içinde benzer değerler elde edildi. ESV, EDV, EF için en iyi korelasyon değerleri iki MR yazılımı arasında olup, BT ve CMR-tools korelasyonları da MR-Argus ve CMR-tools korelasyon değerleriyle benzer seviyedeydi. EKO ve CMR-tools korelasyonları ise ESV, EDV ve CO için iyi derecede iken diğerlerinde orta derecede korelasyon mevcuttu. Sonuç: Koroner arter değerlendirmesi amacıyla yapılan kardiyak BT incelemesinde, sol ventrikül fonksiyon analizi de kolay ve güvenilir bir şekilde yapılabilmekte ve ekokardiyografiye göre daha doğru sonuçlar vermektedi; The purpose of this study is to compare the left ventricular parameters obtained from recently developed cardiac multi-detector row computed tomography (CT) studies with two-dimensional echocardiography commonly used in practice and magnetic resonance Imaging (MRI) which is accepted as golden standard in the evaluation of left ventricular functions. Our study is also aimed to evaluate whether there is a relationship or not between MR-Argus and CMR-tools which are the softwares used in post process calculations of data obtained by MRI. MATERIALS AND METHODS: Fourty patients with average age span of 51.4±14.9 scanned with Cardiac CT were evaluated by cardiac MRI and echocardiography. End-diastolic volume (EDV), end-systolic volume (ESV), stroke volume (SV), ejection fraction (EF), cardiac output (CO), and myocardial mass values calculated by CT, MRI, and echocardiography were compared to each other. Two different MR softwares were used to compare left ventricular functions. CMR-tools LV tutorials method is accepted as a golden standard because that can be used in three-dimensional functional evaluation. Pearson Correlation and Bland-Altman analysis were performed among bothMR methods (MR-Argus and CMR-tools), CT and CMR-tools, and Echocardiography and CMR-tools. RESULTS: Although there are a good correlations for EF values between BT and CMR-tools (r=0.702 p<0.001), and between MR-Argus and CMR-tools (r=0.746 p<0.001), the correlation between echocardiography and CMR-tools (r=0.449 p<0.004) is moderate. The similar results were obtained for other parameters. The best correlation for ESV, EDV, EF values was between two MR softwares. The correlation coefficient between BT and CMR-tools is close to the correlation coefficient between MR-Argus and CMR-tools. While the correlation between echocardiography and CMR-tools is in good level for ESV, EDV, and CO values, it is in medium level for other parameters. CONCLUSION: Left ventricular functional analysis can be done easily and reliably in cardiac CT scan aimed for coronary artery evaluation, and that also gives more accurate results compared to echocardiography.
2010-01-01T00:00:00ZBiliyer sistem patolojilerinde manyetik resonans kolanjiopankreatografi ve acil şartlarda yapılan ultrasonoğrafi bulgularının ve tanılarının karşılaştırılması
http://hdl.handle.net/123456789/8529
Biliyer sistem patolojilerinde manyetik resonans kolanjiopankreatografi ve acil şartlarda yapılan ultrasonoğrafi bulgularının ve tanılarının karşılaştırılması
Hidayetoğlu, Semiha
Biliyer sistem patolojisinden şüphelenilen hastalarda kolay ulaşılabilir ve uygulanabilir olması nedeni ile ilk uygulanacak görüntüleme yöntemi US'dir. MRKP ise hastalığın lokalizasyonu ve yayılımı hakkında daha ayrıntılı bilgi veren noninvaziv görüntüleme yöntemidir. Bu çalışmada amacımız acil rutin uygulamada pankreatiko-biliyer sistem hastalıklarında US ve MRKP ile konulan tanıların klinik sonuçlara ve birbirine göre tanı değerini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Klinikopatolojik olarak bilyer sistem patolojisi tanısı alan ve acil şartlarda US tetkiki ve MRKP yapılmış olan 50 olgu çalışmaya dahil edildi. US ve MRKP bulguları bilyer sistem patolojisi, safra yolu ve safra kesesi taşı, safra yolu taşı dışı patoloji ve obstrüksiyon varlığı açısından klinik sonuçlarla ve birbirleri ile karşılaştırılıdı ve istatistiksel analizleri yapıldı. Bulgular: Klinikopatolojik sonuçlarla karşılaştırıldığında bilyer sistem patolojisi varlığını saptamada US ve MRKP'nin doğruluk oranları sırasıyla %28 ve %92, MRKP'ye göre US'nin doğruluk oranı %36 olarak bulundu. Safra yolu taşı varlığını saptamada US'nin sensitivite, spesifite ve doğruluk oranları sırası ile %34, %100 ve %64, MRKP'nin ise %100 olarak hesaplandı. Taş dışı patolojiyi saptama doğruluk oranı US için %62, MRKP için %94 olarak bulundu. Obstrüksiyonu saptamada US ile MRKP'nin klinik sonuçlara göre doğruluk oranları sırasıyla %82 ve %100 olarak hesaplandı. US ile karşılaştırıldığında MRKP'nin safra kesesi taşını saptamada sensitivitesi %71, spesifitesi %90, doğruluğu %76 olarak hesaplandı. Sonuç: MRKP'nin biliyer sistem patolojilerinin varlığını tespit etmede ve ayırıcı tanısının konulmasında yeterli bir tetkik olduğu görülmektedir. Biz bu çalışmada acil servise başvuran ve acil şartlarda US yapılan olgularda US'nin tanı değerinin MRKP'ye göre daha düşük olduğunu tespit ettik. Acil olarak hastaneye başvuran ve klinik bulgularla biliyer sistem patolojisi düşünülen olgularda, daha ucuz ve uygulanmasının kolaylığı nedeni ile öncelikle US incelemesi yaptırılması önerilmekle beraber; sonuçlarının daha az güvenli olacağı göz önüne alınarak, MR ünitesi bulunan sağlık kuruluşlarında acil US tetkiki yerine ilk tercih olarak MRKP incelemesi yaptırılmasının daha uygun olacağı kanaatindeyiz.; Ultrasonography is traditionally the first step and feasible method in the radiologic evaluation of patients with suspected biliary tract pathology. MRCP which is a non-invasive method can provide more detailed information about the localization and spreading of the disease. The aim of this study was to compare the diagnostic accuracy of US and MRCP with clinical results in routine emergency evaluation of pancreatico-biliary system diseases. Material methods: In total, 50 patients all with a clinical diagnosis of biliary system pathology who underwent US and MRCP examination were included to the study. MRCP and US findings were statitically correlated with each other and clinical results in terms of presence of biliary tract pathology, cholelithiasis, choledocolithiasis, non-calculous pathologies, obstruction. Results: When the clinical results were accepted as the reference standart, in determining the presence of biliary tract pathology, the accuracy of US and MRCP was 28%, 92% respectively. If the reference standard was accepted as MRCP the accuracy of US was 36%. In determining the presence of biliary tract calcula, the overall sensitivity, specifity and accuracy of US were 34%, 100% and 64% respectively and accuracy of MRCP was 100%. In determining the presence of a non-calculous pathology, the accuracy of US and MRCP were 62% and 94% respectively. In determining the presence of obstruction, the accuracy of US and MRCP were 82% and 100% respectively. If the reference standard was accepted as US, the overall sensitivity, spesifity and accuracy of MRCP in determining of cholelithiasis was 71%, 90%, 76% respectively. Conclusion: As a conclusion MRCP seems to be a sufficient technique for detection of bilary system pathologies and differential diagnosis. In our study we detected that emergency US had a lower diagnostic value when compared to MRCP in emergency department patients. In general, emergent patients who were supposed to have biliary system pathologies are reccomended to have emergency US examination first because of its availibility and cost effectiveness. If lower reliability of US considered, we reccomend that MRCP can be used as a first step dianostic tool instead of emergent US in hospitals having MR imaging facilities
2009-01-01T00:00:00Z