SBE, Doktora, Uluslararası İlişkiler Koleksiyonu
http://hdl.handle.net/123456789/1473
Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı'nda yapılan doktora tezleri bu koleksiyon altında listelenir.2024-03-28T17:58:45Z2003 sonrası dönemde Irak'taki şii-sünni çatışması: İç ve dış aktörlerin rolü
http://hdl.handle.net/123456789/10955
2003 sonrası dönemde Irak'taki şii-sünni çatışması: İç ve dış aktörlerin rolü
Dmeral, Nabel Ashraf Anwar
Bu çalışmada, Ortadoğu'nun en önemli ve oldukça sorunlu ülkelerinden birisi olan Irak'ta, 2003 sonrası günyüzüne çıkan Şii-Sünni çatışmasının iç ve dış aktör analizini yapılacak ve bu durumun yerel, bölgesel ve uluslararası yansımaları değerlendirilecektir. Ayrıca söz konusu çatışmanın doğru ve net bir şekilde kavramak ve açıklamak için Irak'ın siyasal, toplumsal güvenlik, ekonomik ve kültürel açıdan nasıl bir durumda olduğunun akademik seviyede incelenmesi yapılacaktır. Çalışma, üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Şii-Sünni çatışmasının kavramsal çerçevesi değerlendirilecektir. İkinci bölümde, Irak'taki bu çatışmanın siyasi tarih bağlamda analizi yapılacaktır. Üçüncü bölümde, 2003'ten günümüze kadar iç ve dış aktörlerinin bu çatışmaya doğrudan ve dolaylı etkileri ele alınacaktır. Sonuç bölümünde ise, genel olarak çatışma değerlendirilecek ve çatışma disiplini ışığında uygun ve mümkün olan öneri ve stratejiler sunulacaktır.; In this study, the analysis of internal and external actors of the Shiite-Sunni conflict in the post-2003 period in Iraq, which is one of the most important and problematic countries of the Middle East, will be done. The local, regional and the international reflection of this situation will also be evaluated. In addition, the political, social, security, economic, and cultural situation of Iraq will be examined at academic level to understand and explain the conflict clearly. The study consists of three main parts. In the first part, the conceptual framework of the Shiite-Sunni conflict will be evaluated. In the second part, the conflict in Iraq will be analyzed in the political history context. In the third part, the direct and indirect effects of the internal and external actors that are experiencing up to the present day from 2003 on this conflict will be discussed. In conclusion, the conflict will be evaluated generally and appropriate and possible suggestions and strategies will be presented in the light of conflict discipline.
2018-03-19T00:00:00ZKimlik ve güç ekseninde insan güvenliği: Japonya örneği
http://hdl.handle.net/123456789/10636
Kimlik ve güç ekseninde insan güvenliği: Japonya örneği
Özşahin, Mustafa Cüneyt
Japonya örneği üzerinden insan güvenliği temelli diplomasinin ana motivasyonlarını anlamayı hedefleyen bu tez çalışmasında üç farklı konunun altı çizilmiştir. Öncelikle Soğuk Savaş sonrası dönemde ana akım ortodoks güvenlik söyleminin nasıl dönüştüğü ve bu dönüşüme müteakip olarak insan güvenliğinin yeri ve önemine değinilmiştir. Merkezine insanı alan gerek uluslararası örgütler nezdinde gerekse de ulusal devletler nezdinde uygulama imkânı kazanan insan güvenliği perspektifi, yalnızca teorik değil pratik hayatta da yansımalara sahip olmuştur. Çalışma kapsamında ikinci olarak, insan güvenliğinin dış politikalarda nasıl ve niçin yansıma bulduğu mevcut uluslararası ilişkiler (meta) kuramları yardımıyla açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda konstrüktivizm ve rasyonalist bir kuram olarak realizm, devletlerin insan güvenliği temelli politikalarının kuramsal belkemiğini oluşturmuştur. Tezin bu bölümünde ayrıca rasyonalist ve konstrüktivist kuramları meczeden bir yaklaşım olarak neoklasik realizm kapsayıcı bir çerçeve olarak sunulmuştur Üçüncü ve son olarak bu tez, Japon dış politikasında insan güvenliği temelli praksisin tarihsel dinamiklerini yukarıda ortaya konulan teorik çerçevede anlamlandırılmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda neoklasik realizmin ortaya koyduğu çerçevede Japonya'nın insan güvenliği ile bağlantılı dış politikası güç ve kimlik ekseninde açıklanmaya çalışılacaktır. Bu çerçevede Japon dış politikasını şekillendiren parametrelerin yalnızca dış politik kimliğine yön veren pasifist/antimilitarist normlardan kaynaklanan kimlik unsuru değil çıkarlar ile bağlantılandırılabilecek uluslararası sistemin gereklilikleri olduğu iddia edilmektedir.; This thesis aims to understand the main motivations of human security centered diplomacy in the case of Japan. Three issues are underscored within the framework of this thesis. Firstly, it deals with how the mainstream orthodox security understanding has been changed in the post-cold war period and the place and importance of human security that follows this change. Putting human on its center, human security perspective that is utilized by both nation states and international organizations has not remained only a theoretical point of view but also has some practicality in real life. Within the framework of this study, secondly, this thesis aims to shed light on how and why human security has been reflected on foreign polices of the states with the help of current (meta) theories of international relations. In this context, constructivism and realism as a part of rationalist meta theory are deemed as theoretical backbones of states' diplomacies based on human security. Additionally, in this chapter, neoclassical realism is introduced as a theory integrating constructivism and rationalism that eventually allows for a more comprehensive framework. Thirdly and lastly, this thesis attempts to understand the historical dynamics of Japanese human security based praxis according to the abovementioned theoretical framework. In this context, by drawing from the neoclassical realism, Japanese foreign policy with regards to human security is analyzed from the standpoints of power and identity. In this framework, it is argued that the basic parameters that shape Japanese foreign policy is not only identity stemming from pacifist/ antimilitarist norms but also interests arising from international necessities.
2015-02-12T00:00:00ZUluslararası ilişkilerde devlet egemenliğinin dönüşüm sorunu
http://hdl.handle.net/123456789/6264
Uluslararası ilişkilerde devlet egemenliğinin dönüşüm sorunu
Özlük, Erdem
Bu tez, değişim ve dönüşüm kavramları arasında bir ayrım yaparak, devlet egemenliğinin özünü oluşturan insan topluluğu, territoryalite, otorite gibi unsurların anlamları/çağrışımları değişmiş olsa da, hala egemenlik tanımlarında vazgeçilmez unsurlar olmaya devam ettiği için egemenliğin dönüşmediğini, değişim sürecinden geçtiğini ileri sürmektedir. Devletin uluslararası ilişkilerin pratiğindeki henüz aşılamamış gücü, disiplindeki yeterince sarsılamamış merkezi önemi ve uluslararası ilişkilerin anarşik karakteri nedeniyle ortaya dönüşümden çok değişimin tecrübe edildiği bir tablo çıkmaktadır.Bu tez ayrıca, disiplindeki baskın Pozitivist temayülün doğurduğu egemenlikle ilgili bazı yanlış anlamalara ve mitlere de işaret etmektedir. Yaygın bir alışkanlık halini almış olan iç ve dış egemenlik ayrımı, egemenliği bölünebilir bir şeymiş ve iç ve dış politika arasında keskin bir ayrım varmış gibi algılamamıza yol açmaktadır. Egemenliğin mutlak bir hak ya da yetki olarak vücut bulduğu konusundaki argümanlar da, uluslararası ilişkilerin tarihi incelendiğinde gerçekle örtüşmemektedir.Son dönemlerde Postpozitivistlerin katkılarıyla, egemenliğin verili, anlamının sabit, taşıyıcısının modern ulus-devlet ve göstergelerinin evrensel olduğu konusundaki disiplinde büyük ölçüde benimsenmiş Pozitivist algı sorgulanmaya başlamıştır. Postpozitivistlerin de katkılarına rağmen devletin tüm bileşenlerinden ve disiplindeki diğer tüm konulardan ayrı, özerk/özgün bir konumda bulunması şeklinde tanımlanan ?devlet istisnacılığı? aşılamamıştır. Teoride ve pratikte egemenliğin köklü bir değişimi için, devletin istisnai karakterinin ve bu durumu besleyen Westphalian mit, uluslararası ilişkilerin anarşik karakteri, modernist siyasal alan tasavvuru ve hâkim Pozitivist temayülün aşılması gerekmektedir.Uluslararası İlişkiler'in temel kavramlarından biri olan egemenliğe yüklenen anlamlar, onun dönüşüp dönüşmediği konusundaki yargılar, uluslararası ilişkileri nasıl tanımladığımızı açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle egemenliğin dönüşüm sorunu sadece egemenliği ya da bu konudaki tartışmaları değil, doğrudan uluslararası ilişkileri de ilgilendirmektedir.; This thesis, by distinguishing between concepts of change and transformation, argues that even though connotations and meanings of political community, territoriality and authority constitute the core meaning of state sovereignty change; they are still indispensable components in defining and understanding sovereignty as a whole. Therefore, state sovereignty has been changing, not transforming. Owing to the power of the state in the practice of International Relations, the pivotal role of the state in the discipline of International Relations, and the anarchical character of international systems, we are experiencing change in the meaning of sovereignty rather than a transformation of the term.This thesis also reveals some misunderstandings and myths associated with the meaning of sovereignty, arising from the Positivist thought tendency, which is currently highly dominant in IR theory. The distinction between external sovereignty and internal sovereignty is commonly made in IR and creates a misconception that there is a sharp distinction between domestic and foreign policy and sovereignty, as if the terms are divisible. The arguments about sovereignty defined as absolute power and authority in a political community is inaccurate when examining the history of International Relations.Recently, with the contribution of Post-positivist studies, the Positivist tendency largely adopted in IR which argues that sovereignty is given, fixed in meaning, owned by the modern nation-state and its indicators are universally valid, is questioned in the discipline. Despite the contributions of Post-positivism, we could not go beyond ?the state exceptionalism? that is defined as the state is autonomous from all of its components and all the issues in the discipline. For a fundamental change in the meaning of sovereignty in theory and practice, we should transcend the exceptional character of the state and the Westphalian myth, the anarchical character of the international system, the modernist political space and the dominant Positivist tendency in IR that are fostering state exceptionalism.The meanings are attributed to sovereignty which is one of the basic concepts of the IR and any arguments about whether sovereignty has transformed or not exposes evidently that how we can define and understand International Relations. Therefore, the question of transformation of sovereignty is directly linked, not only to sovereignty itself and discussions on sovereignty, but also to International Relations.
2012-05-14T00:00:00ZOrta Doğu Bölgesinde Türkiye ve İran'ın işbirliği imkânları
http://hdl.handle.net/123456789/5202
Orta Doğu Bölgesinde Türkiye ve İran'ın işbirliği imkânları
Sayın, Yusuf
Türkiye ve İran, aralarındaki ortak tarihi ilişkiler, yaşanmışlıklar ve deneyimler do-layısıyla Selçuklu ve Avrupa Birliği örneklerinde görüldüğü gibi, bölgede yeni bir işbirliği çabasına öncülük yapabilirler. Dünya ve bölge barışı ve istikrarına katkı sağlayacağı öne sürülen bir işbirliği fikrinin ve iki ülkenin Orta Doğu bölgesinde işbirliği imkânlarının, tarihsel, teorik ve pratik arka planlarıyla irdelendiği bu çalışma, Türkiye ve İran'ın işbirliğinde Orta Doğu'da yeni bir modelle uluslararası dengelerin kurulması ve bölge halklarının adalet içinde yaşa(tıl)ması idealini savunmaktadır. Bu çalışmanın temel savı, Türkiyesiz bir İran'ın ve İransız bir Türkiye'nin baki kalamayacağı; dünyanın merkezi olduğu düşünülen bu topraklarda iki ülkenin atacakları adımların, bölge barışına önemli katkılar sunabileceğidir. Bölgenin barışı ve istikrarı için işbirliği adımları atmış bir Türkiye ve İran, hem kendi halkları hem de bölge insanları için istikrar ve güven kaynağı olacaktır.; Turkey and Iran, due to the common historical relations and experiences between them, can reach a new cooperation such models as the Seljuk Empire or European Union as they are in the examples of unity. This Study treats the necessity of keeping the people in the region alive in justice and in establishing international balance with a new model in the Middle East under the cooperation of Turkey and Iran which was originated from the Great Seljuks' experience historically. The basic proposition of this Study is that an Iran without Turkey and a Turkey without Iran will never exist and that the steps taken by the two countries in future in these land which is thought to be as the center of the world's greatest civilization. In addition, it can make important contributions in the peacekeeping in the region. If Turkey and Iran take necessary other diplomatic, political, cultural, and economic steps for unity and cooperation, it can be a source of stability and reliability for both their own communities and people in this region.
2015-01-13T00:00:00Z