SBE, Doktora, Ortodonti KoleksiyonuOrtodonti Anabilim Dalı'nda yapılan doktora tezleri bu koleksiyon altında listelenir.http://hdl.handle.net/123456789/8422024-03-29T09:00:33Z2024-03-29T09:00:33ZOrtodontik tedavi gören hastaların anksiyete, stres, ağrı ve hayat kalitesi üzerine farklı apareylerin etkileriOsman, Melihahttp://hdl.handle.net/123456789/101942018-04-06T00:01:55Z2015-01-01T00:00:00ZOrtodontik tedavi gören hastaların anksiyete, stres, ağrı ve hayat kalitesi üzerine farklı apareylerin etkileri
Osman, Meliha
Bu çalışmanın amacı ağız dışı ve ağız içi hareketli ve ağız içi sabit apareyler gibi farklı ortodontik apareyler ile tedavi gören hastaların, tedavi esnasındaki anlık ve sürekli anksiyete (STAI), stres (kortizol) ve ağrı (VAS ve VRS-4) düzeylerini belirlemek, bu ortodontik apareylerin hayat kalitesi (OHIP-14) üzerine etkilerini araştırmaktır. Bu çalışmaya karma veya daimi dentisyonda, farklı ortodontik apareylerle tedavi olan (sabit tedavi grubu, headgear grubu ve twinblok grubu) 45 hasta ve tedavi görmeyen 15 birey dahil edilmiştir. Tüm tedavi grupları için veri toplama apareylerin uygulandığı ilk gün (T1), tedavinin 7. gününde (T2), tedavinin 14. gününde (T3) ve 3. ayında (T4) gerçekleştirildi. Kontrol grubunda gözlem sürecinin başında (T1) ve sonunda (T4) olmak üzere 2 kez alınmıştır. Tedavi gruplarının hepsinde, tedavi süresince kortizol seviyelerinde, anlık ve sürekli anksiyete seviyelerinde, hayat kalitesi ve ağrı seviyelerinde anlamlı değişiklikler gözlenmiştir. Tüm tedavi gruplarında en şiddetli ağrı tedavinin 7. gününde gözlenmiştir. En yüksek anlık ve sürekli anksiyetenin tedaviye başlamadan önce olduğu ve özellikle tedavinin 14. gününde anlamlı şekilde azaldığı gözlenmiştir. Farklı ortodontik aparey uygulamalarından sonra 7. günde en yüksek ağrı hissedilirken, bu ağrı ve rahatsızlıklara ilk 14 gün içinde adaptasyon gelişmektedir.; The purpose of this study was to evaluate anxiety, stress, pain and quality of life levels in orthodontic patients used extraoral, intraoral removable and fixed orthodontic appliances and to determine and compare stress hormone levels (cortisol), state and trait anxiety levels (STAI), pain (VAS and VRS-4) and quality of life levels (OHIP-14) before and during treatment. The study includes 45 patients in mixed or permanent dentition treated with different orthodontic appliances (fixed orthodontic appliance group, headgear group and twinblock group) and 15 individuals without treatment. Data collection for treatment groups was performed at the day of the application of the appliance (T1), at the 7th day (T2) and the 14th day (T3) and 3 months after beginning the treatment (T4). Data collection for control group was performed two times during study period, at the beginning (T1) and 3 months later (T4). Significant changes in cortisol levels, state and trait anxiety levels, OHIP-14 and pain scores were observed in different stages of treatment in all treatment groups. The most severe pain complaints were observed at the 7th day of the treatment in all of groups. The highest trait and state anxiety were observed before the beginning of treatment and significant decrease was observed especially at the 14th day after the beginning of treatment. After the application of different orthodontic appliances, highest pain sensation was in the 7th day. Adaptation to pain and discomfort was established within the first 14 days.
2015-01-01T00:00:00ZDebonding işlemi sırasında meydana gelen ısı değişiminin in vitro incelenmesiKarataş, Rabia Merve Çelikhttp://hdl.handle.net/123456789/101932018-04-06T00:01:53Z2015-01-01T00:00:00ZDebonding işlemi sırasında meydana gelen ısı değişiminin in vitro incelenmesi
Karataş, Rabia Merve Çelik
Modern ortodontik uygulamaların büyük çoğunluğunu sabit tedavi mekanikleri oluşturmaktadır. Aktif tedavinin bitirilmesiyle birlikte yapıştırılan sabit ataşmanların çıkartılması (debonding) gereklidir. Debonding işleminin amacı, sabit ataşmanların çıkarılması, diş yüzeyinde kalan artık adezivin temizlenmesi ve diş yüzeyinin yapıştırma öncesi haline iatrojenik zarar vermeden getirilmesidir. Çalışmamızın amacı, klinik ortodontik uygulamalarda en sık kullandığımız debonding yöntemi olan karbit frez uygulamasının dişte meydana getirdiği ısı değişimlerini termokupl ve termal kamera ile in vitro olarak incelemektir. Çalışmamızda 150 adet insan premolar dişi kullanmış olup yirmi beşerli 6 grup oluşturulmuştur. Gruplar termal kamera ve termokupl yöntemleri ile ısı ölçümü yapılmak üzere iki ana gruba ayrılmıştır. Her ana gruptaki üç alt gruba, üç farklı devirde el aletleri kullanılarak debonding işlemi uygulanmıştır. Değerlendirmelerimiz sonrası tüm gruplarda istatistiksel olarak anlamlı ısı artışları görülmüştür (p<0,001). Termal kamera ile elde edilen ısı ölçüm değerleri termokupla göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,001; p<0,01). Fakat diş pulpası için kritik değer olan 5,5°C'nin üzerindeki diş sayılarını her iki ısı ölçüm yöntemine göre karşılaştırdığımızda iki yöntem arasında istatistiksel olarak fark bulunmamıştır (p>0,05). Çalışmamızın bulguları doğrultusunda; dişler üzerinde termokupl ve termal kamera ölçümlerinin her ikisinin de güvenilir olduğu ve genellikle termokupl ile yapılan in vitro çalışmaların, termal kamera kullanımı ile de güvenilir sonuçlar elde edilerek yapılabilineceği görülmektedir.; Fixed orthodontic treatment appliances consists most of the contemporary orthodontic processes. After completing the active treatment, fixed appliances must be debonded. The purposes of debonding are removal of the fixed appliances, cleansing of the remaining adhesive and reviving the tooth surface to its pre-bonding condition without causing any iatrogenic harm. The aim of the study was to investigate the temperature changes on teeth, measured with a thermal camera and thermocouple, due to carbide bur applications as the most frequently used debonding method in clinical orthodontic practice. One hundred and fifty extracted human premolar teeth were used in the study, and six groups of 25 teeth were formed. Groups were divided into two main groups undergoing the thermal camera and thermocouple method, respectively. The debonding process was applied to three subgroups in each main group using handpieces at three different speed levels. Temperature increases were observed in all groups during the debonding process (p<0,001). The temperature values obtained by thermal camera were found to be higher than those measured by thermocouple (p<0,001; p<0,01). However, when the number of teeth over 5.5 °C – which is the critical value for the dental pulp – were compared according to the two different temperature measurement methods, no statistically significant differences were found (p>0,05). In conclusion, both thermocouple and thermal camera measurements are safe in the temperature measurement of teeth, and in vitro studies done via thermocouple can also be done via using a thermal camera, thus providing reliable results.
2015-01-01T00:00:00ZPorselen yüzeyine lazer uygulamasının metal braketlerin bağlanma dayanıklılığı üzerine etkisiErdur, Emire Aybükehttp://hdl.handle.net/123456789/101632018-04-06T00:02:00Z2015-01-01T00:00:00ZPorselen yüzeyine lazer uygulamasının metal braketlerin bağlanma dayanıklılığı üzerine etkisi
Erdur, Emire Aybüke
Bu çalışmada, farklı seramik yüzeylerde (feldspatik ve IPS Empress e-Max) uygulanan pürüzlendirme teknikleriyle yüzeyde oluşan pürüzlülük ve metal braketlerin bağlanma dayanımları üzerine olan etkisi değerlendirilmesi amaçlandı. Çalışmamıza feldspatik ve IPS e-Max olmak üzere 2 farklı tipte seramik dâhil edildi. Bu amaçla her gruptan 100 adet olmak üzere toplamda 200 örnek disk üretici firmanın talimatlarına göre hazırlandı. Bütün seramik disklerin yüzey pürüzlülüğü profilometre cihazı ile yüzeyler pürüzlendirilmeden önce ve sonra değerlendirildi. Yüzeylere Ti:Safir, Nd:YAG, Er:YAG lazerler ve geleneksel yöntemlerden kumlama ve HF asit uygulandı. Braketler yapıştırıldıktan sonra, termal siklus işlemi uygulanan yüzeyler, makaslama testine tabi tutuldu. Yüzeyde oluşan değişiklikler profilometre, SEM ve AFM analizleri ile incelendi. Istatiksel değerlendirmek için, iki yönlü varyans analizi (ANOVA), Tukey HSD ve Wilcoxon signed rank testleri kullanıldı. Çalışmamızda kullanılan bütün pürüzlendirme teknikleri ile her iki seramik tipi arasında (feldspatik ve IPS Empress e-Max) istatiksel olarak fark bulunmadı (p >0.05). Ti:Safir lazer, hem bağlanma dayanımı, hem de yüzey pürüzlülüğü değerlerinde en yüksek sonuçları gösterdi (p <0.05). SEM ve AFM yüzey analiz yöntemleri de bu bulguları destekledi. İn vitro olarak yapılan çalışmamızın sonuçları Ti:Safir lazerin ortodontide porselen yüzey pürüzlendirmede etkili ve güvenilir bir teknik olduğunu gösterdi.; The aims of the present study were to evaluate the effects of roughening techniques on the shear bond strength of metal brackets and the surface roughness of different ceramic surfaces (feldspathic and IPS Empress e-Max). In total, 200 porcelain discs including 100 from each group were prepared according to the manufacturers' instructions. All ceramic discs was evaluated using a profilometer before and after roughening the surfaces. In each group, the following five subgroups were prepared: femtosecond laser, Nd:YAG laser, Er:YAG laser, sandblasting, and HF acid. After brackets were bonded, the samples were stored in thermocycled. Shear bond strength testing was performed and failure modes were classified. The surface roughness of the ceramic discs was evaluated with SEM and AFM analysis. Data were analyzed using the Wilcoxon signed-rank test (p<0.05), two-way ANOVA, and Tukey's HSD test (p<0.05). No significant difference was found between the feldspathic and IPS Empress e-Max ceramics (p>0.05). The Ti:Sapphire fs laser was associated with the highest mean roughness value and shear bond strength results. SEM and AFM images of the ceramic surfaces treated confirmed that the fs-laser-treated surfaces had the highest degree of irregularity (p< 0.05). Within the limitations of this study, the Ti:Sapphire fs laser yielded the highest surface roughness and could be an alternative ceramic surface treatment to increase bond strength.
2015-01-01T00:00:00Zİskeletsel sınıf II maloklüzyonlu hastalarda kullanılan aktivatör apareyinin kas aktivitesine olan etkilerinin EMG ile incelenmesiSoğancı, Ahmet Ertanhttp://hdl.handle.net/123456789/100822018-04-04T00:01:26Z2007-01-01T00:00:00Zİskeletsel sınıf II maloklüzyonlu hastalarda kullanılan aktivatör apareyinin kas aktivitesine olan etkilerinin EMG ile incelenmesi
Soğancı, Ahmet Ertan
Çalışmamızın amacı, İskeletsel Sınıf II maloklüzyonlu hastaların tedavisinde kullanılan bir fonksiyonel aparey olan Aktivatör apareyinin, dentofasiyal yapılara olan etkilerini değerlendirmek ve bu apareyin çiğneme kasları ile yutkunmaya olan etkilerini EMG cihazı ile elektromiyografik olarak araştırarak, tedavi esnasında görülen değişimler ile normal oklüzyonlu bireylerin göstermiş oldukları, elektromiyografik yapıları karşılaştırmaktır. Bu amaçla Sınıf II, Bölüm 1 maloklüzyona sahip pubertal atılım dönemindeki yaş ortalamaları 12.1 olan 16 kız ve 10 erkekten oluşan toplam 26 birey, tedavi grubu olarak seçilip, aktivatör apareyi ile fonksiyonel tedavi uygulanmıştır. Elektromiyografik değerlendirmelerdeki kontrol grubu için normal oklüzyon gösteren 14 kız ve 7 erkekten oluşan toplam 21 birey, sefalometrik değerlendirmelerdeki kontrol grubu için ise Sınıf II, Bölüm 1 maloklüzyonlu 11 erkek, 9 kız toplam 20 birey seçilmiştir. Araştırmamız için tedavinin ilk 6 aylık dönemi değerlendirilmiştir. Sefalometrik ölçümlerde tedavi ve kontrol grubundaki bireylerin lateral sefalogramlarında 14 ölçüm yapılmıştır. EMG değerlendirmesinde, tedavi grubundaki bireylerin, anterior temporal, masseter ve anterior digastrik kaslarında görülen elektromiyografik değişiklikler ile normal oklüzyonlu bireylerin aynı kaslarındaki elektromiyografik yapı, istirahat, maksimum ısırma ve yutkunma konumlarında, EMG cihazı ile yüzey elektrot yöntemi kullanılarak bilateral olarak incelenmiştir. Tedavi grubu bireylerinden, her seans için 3 apareysiz 3 de apareyli olmak üzere toplam 6 kere, kontrol grubu bireylerinden ise 3 kere olacak şekilde EMG ölçümleri yapılmıştır. Tedavi gören bireylerden, aparey takıldığı gün ve takiben 1 hafta, 1, 3 ve 6 ay sonra EMG ölçümleri yapılmıştır. Sefalometrik ve elektromiyografik ölçümlerdeki verilerin değerlendirilmesinde, grup içi karşılaştırmalarda Wilcoxon Signed Ranks testi, gruplar arası karşılaştırmalarda ise Mann-Whitney U testi kullanılmıştır. Araştırmadaki EMG yönteminin kullanılmasıyla, tedavi için uygulanan aktivatör apareyin nöromusküler sisteme olan etkilerinin ayrınıtılı bir şekilde tespit edilmesi ve apareyin çalışma mekanizması ile etkinliğinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Normal oklüzyonlu bireyler, çalışmaya dahil edilerek onların da kas yapısının incelenmesi sağlanmıştır. Araştırmanın sonunda, aktivatör apareyi, istenilen etkiyi mandibulada iskeletsel ve dişsel değişiklik sağlayarak göstermiştir. Apareysiz maksimum ısırma konumu ölçümlerinde, 1. hafta ve 1. ay ölçümlerinde anterior temporal ve masseter kasların aktivitelerinde görülen düşüş, 3. ay ve 6. ay ölçümlerinde artarak, başlangıç değerleri ile benzer değerler göstermiştir. Bu durum mandibulanın yeni konumu ile birlikte nöromusküler adaptasyon gerçekleştiğini ve aktivatör apareyinin, kasların viskoelastik özellikleri sonucu oluşan pasif gerginlik ile değil aktif refleksle kas kasılmaları sonucu etki gösterdiğini ortaya çıkarmıştır. Son ölçümlerde apareyli ve apareysiz maksimum ısırma konumu ölçümleri arasında fark bulunmaması, apareyin iskeletsel etki gösterdiğinin belirtisi olarak değerlendirilmiştir. Apareyli ve apareysiz yutkunma ölçümlerinde başlangıçta yüksek olan anterior digastrik kas aktivite değerlerinin, fonksiyonel tedavi sonucu aşamalı olarak azalmasıyla anormal elektromiyografik yapının normale döndüğü görülmüştür. Kontrol grubu ile tedavi grubunun elektromiyografik yapıları arasında fark bulunmamıştır. Bu çalışmanın sonuçları, nöromusküler adaptasyon yoluyla, maksimum tedavi etkisinin ortaya çıkması için fonksiyonel apareylerin mümkün olduğunca tam gün taşınmasının önemini göstermiştir.; The aim of this study was to investigate the effects of activator appliance on dentofacial structures and the electromyographic effects of appliance on chewing muscles and swallowing by using EMG device which is used in the therapy of individuals with Skeletal Class II malocclusion. For this purpose a total of 26 subjects (16 girls and 10 boys, mean age; 12.1) with Class II, division 1 malocclusion at the pubertal peak period were selected and activator appliance therapy was applied. 21 subjects (14 girls, 7 boys) with normal occlusion were selected as the electromyographic control group and 20 subjects (11 boys, 9 girls) with Class II, division 1 malocclusion were selected as the cephalometric control group. Study was evaluated during the 6 month period of the treatment. On the lateral cephalograms 14 measurements were performed. Bilateral EMG study was applied with bipolar surface electrodes to determine the electromyographic changes of anterior temporal, masseter and anterior digastric muscles of the treatment group during treatment period and the electromyographic structure of the same muscles of the individuals with normal occlusion in rest, maximal clenching and swallowing positions. The EMG measurements were performed 6 times (3 without appliance, 3 with appliance) in treatment group and 3 times in control group per session. The changes were noted at the start of the treatment, 1 week and 1 month of activator insertion, at the end of 3 months and at the end of 6 months. In the evaluation of the cephalometric and electromyographic measurements, the group comparisons were made using the Wilcoxon Signed Ranks Test and the inter group comparisons were made using Mann-Whitney U test. At the end of the study, the treatment response of activator appliance was achieved by skeletal and dental movements in mandible. The electromyographic results revealed a significant decrease in the activity values of anterior temporal and masseter muscles in 1. week and 1. month maximal clenching measurements without appliance, then the activity values showed a significant increase in 3. month and 6. month maximal clenching measurements without appliance. The increased electromyographic activity can be attributed to occure of neuromuscular adaptation, because of the new position of the mandible. The main force for activator appliance treatment appears to be provided through increased active tension in the stretched muscles and not through passive tension of jaw muscles. No significant difference was observed between the activity values of the last maximal clenching measurements without appliance and the activity values of the last maximal clenching measurements with appliance. This condition was estimated as a result of the skeletal response of the activator appliance. As the high swallow activity values of anterior digastric muscle at the begining of the treatment, showed progressive and significant decrease at the end of treatment, abnormal electromyographic swallow structure, turns into normal. No significant difference was observed between the electromyographic structure of the individuals with normal occlusion and the electromyographic structure of the individuals with Class II, division 1 malocclusion. The results of this study reaffirm the importance of full-time wear for functional appliances to exert their maximum therapeutic effect by way of neuromuscular adaptation.
2007-01-01T00:00:00Z