TF, Kardiyoloji KoleksiyonuKardiyoloji Anabilim Dalı'nda yapılan uzmanlık tezleri bu koleksiyon altında listelenir.http://hdl.handle.net/123456789/60252024-03-28T15:56:11Z2024-03-28T15:56:11ZAkut ST elevasyonlu miyokard infarktüsünde başvuru EKG'sindeki terminal GRS distorsiyonunun hastane içi ve uzun dönem mortalite üzerine etkisiYılmaz, Ahmethttp://hdl.handle.net/123456789/140832018-12-20T00:01:45Z2015-01-01T00:00:00ZAkut ST elevasyonlu miyokard infarktüsünde başvuru EKG'sindeki terminal GRS distorsiyonunun hastane içi ve uzun dönem mortalite üzerine etkisi
Yılmaz, Ahmet
Koroner arter hastalığı (KAH), bütün dünyada epidemik bir halk sağlığı problemidir Akut kooner sendromlar, dünyada olduğu gibi Türkiyede de ölüm nedenlerinin başında gelmektedir. EKG ise STEMI teşhisinde vazgeçilmez olan ucuz ve kolay ulaşılabilir bir tetkikdir. STEMI hastalarında erken risk sınıflaması, mortaliteyi bilmek, tedavi ve takip biçimini düzenlemek açısında çok önemlidir. Terminal QRS distorsiyonu; Grade 3 iskemi olarak da adlandırılmaktadır. Sclarovsky ve ekibi ve Birnbaum ve ekibi farklı zamanlarda QRS distorsiyonunun tanımını yapmışlardır. Başvuru EKG`lerinde QRS distorsiyonu görülen STEMI hastaların hastane içi prognozunun daha kötü, , fibrinolitik tedaviye yanıtlarının kötü olduğu, primer perkütan tedavi sonrasındaki mortalitenin yüksek ve kurtarılan miyokard bölgesinin az olduğu gösterilmiştir. Yine terminal QRS distorsiyonunun yüksek SYNTAX skoru ve yüksek no reflow oranları ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Biz bu çalışmamızda ST elevasyonu Myokart infarktüsünde, başvuru EKG`sindeki terminal QRS distorsiyonunun hastane içi ve uzun dönem mortalite üzerine etkisini araştırmayı amaçladık. Terminal QRS distorsiyonunun 2 paterni vardır. Patern a, qR konfigürasyonu olan derivasyonlarda J noktasının R dalgasının %50 sinden büyük olduğu durumlarda görülmektedir. Patern b ise Rs konfigürasyonu olması gereken derivasyonlarda S dalgasının olmadığı durumlarda izlenmektedir. Her iki patern de terminal QRS distorsiyonu veya grade 3 iskemi olarak adlandırılmaktadır. 216 STEMI ile başvura hasta başvuru EKG lerinde QRS distorsiyonu olup olmamasına göre 2 gruba ayrıldı. Multivariable Logistik Regresyon analizi ile hastana içi, 36 aylık sonrası mortalite ve GRACE skoru ile QRS distorsiyonunun ilişkisi araştırıldı. 216 hastanın 93 (43,0%) ünde QRS distorsiyonu görüldü. Hastane içi 22 (10.1%) ve 36 aylık takip sonrasında toplam 57 (26.3%) hastada ölüm gerçekleşti. Distorsiyon olan grupta hastane içi ölüm oranı anlamlı olarak yüksekti (p=0.005). Benzer şekilde 36 aylık takipte de mortalite oranı distorsiyon olan grupta fazla idi (p=0.012). Distorsyon gruptaki hastaların Killip sınıfı ortalaması daha yüksekti, GRACE skorları daha yüksekti. Akut kalp yetmezliği,intraaortik balon pompası kullanım oranları da G3MI grubuna daha yüksekti (p<0.05). Ayrıca başvuru esnasında yüksek kreatinin (p=0.013), düşük ejeksiyon fraksiyonu (p=0.01), düşük sistolik ve diyastolik tansiyon (p < 0.001) görülme oranları da QRS distorsiyonu olan grupta daha fazla idi. Multiple Logistic Regresyon analizinde bağımlı değişken olarak QRS distorsiyonu kullanıldığında diğer bağımsız faktörlerden yaş ve erkek cinsiyet istatistiki olarak anlamlı bulundu (p < 0.05). Sonuç olarak; Terminal QRS distorsiyonunun mortaliteyi öngördürmede kuvvetli bir prognostik bir değere sahip olduğunu gördük. Bu neticeler ışığında; hastane içi yüksek mortalite riskine sahip hastalar, GRACE skoru gibi hesaplanması zor olan bir skorlama sistemi yerine QRS distorsiyonu olup olmamasına bakılarak kolayca tespit edilebilir ve böylelikle yüksek riskli hastalar çok daha yakın takip edilip mortalite oranları azaltılabilir. Bunlara ilaveten; hasta sayısının az olmasından dolayı kesin bir neticeye varmamız mümkün görünmemekte; yine de bu önemli neticeler ışığında daha fazla hasta sayılarıyla daha büyük çalışmalara ihtiyaç vardır.; Introduction: Electrocardiography (ECG) has been used as a reliable and inexpensive tool in both diagnostic and prognostic evaluations of ST-segment elevation myocardial infarction (STEMI). Early risk stratification is important in the management of patients with STEMI. Terminal QRS distortion [grade 3 ischemia (G3I)] defined by Sclarovsky et al. and Birnbaum et al. Previous studies showed that patients with STEMI who have G3I on the admission electrocardiogram have worse prognosis, less benefit from thrombolysis, less benefit from primary percutaneous coronary intervention (PCI), higher in hospital mortality, larger infarct areas, less myocardial salvage, and poor myocardial and epicardial perfusion when receiving thrombolytic treatment and undergoing PCI. Our aim in this study is to analyze the admission ECG in STEMI based on distortion of terminal portion of QRS and its correlation to in hospital and 36 month follow up mortality and correlation to GRACE score. Materials and Method: 216 consecutive patients of STEMI were classified into subjects with distortion of terminal QRS (Group I), and without distortion of terminal QRS (Group II). Terminal QRS distortion is defined as emergence of J point at 50% of the R wave amplitude in leads with qR configuration or absence of the S waves, in leads with Rs configuration in two consecutive leads. Multivariable logistic regression analysis was performed to assess the independent associations between terminal QRS distortion on the admission ECG and in-hospital and 36-month mortality and correlation to GRACE score. Results: Out of 216 patients of STEMI, 93 (43,0%) had distortion of QRS. There were 22 deaths in hospital (10,1%) and total 57 deaths in 36 months follow up (26.3%). Hospital mortality was found to be significantly more in subjects with distortion than those without (p=0.005). 36 month follow up mortality was found to be significantly more in subjects with distortion than those without (p=0.012). Patients with QRS distortion have higher Killip class and higher GRACE score on admission (p < 0.05). Acute heart failure and intra aortic ballon pump insertion rates are significantly higher in subjects with distortion (p<0.05). Also higher creatine (p=0.013), lower ejection fraction (p=0.01) and lower systolic and diastolic blood pressure (p < 0.001) levels on admission were found to be significantly more in subjects with distortion than those without. With multiple logistic regression analysis using QRS distortion on admission ECG as a dependent variable and all studied risk factors as independent variables, age and male sex were variables found to be statistically significant (p < 0.05). Discussion and Conclusion: In conclusion, ECG on admission is a simple, cheap, universally available investigation that can predict the in hospital and long term prognosis in STEMI. Grade 3 ischemia was independently related to high mortality rates and high GRACE score. We suggest that this study is the first long term follow up study and a strong correlation with QRS distortion and mortality rates was shown in this study.
2015-01-01T00:00:00ZKonjestif kalp yetersizliğinde beta bloker tedavisinin kalp hızı değişkenliği üzerine etkisiSizer, Murathttp://hdl.handle.net/123456789/92272018-02-28T00:01:54Z2008-01-01T00:00:00ZKonjestif kalp yetersizliğinde beta bloker tedavisinin kalp hızı değişkenliği üzerine etkisi
Sizer, Murat
AMAÇ: Azalmış HRV, KY hastalarında kardiyak mortalite, ani ölüm ve aritmik olayların güçlü bir belirleyicisidir. Beta bloker tedavisi KY hastalarında HRV'yi arttırdığı gösterilmiştir. Biz çalışmamızda ikinci kuşak selektif bir BB olan bisoprolol ile son klavuzlarda KY'de kullanımı onay alan ve nitrik oksit (NO) salınımı gibi ilave özelliklere sahip, üçüncü kuşak bir BB olan nebivolol'ün, KY hastalarında HRV üzerine etkilerini karşılaştırmayı amaçladık. MATERYAL-METOD: Çalışmaya yeni KY tanısı konan ve BB tedavi almayan, NYHA'ya göre fonksiyonel kapasitesi I-II veya III olan, EF %40'ın altında 40 hasta alındı. Hastalar iki gruba randomize edildi. Birinci grup standart KY tedavisine ek olarak hedef doz 10 mg olacak şekilde nebivolol alırken, ikinci gruba yine standart KY tedavisine ek olarak hedef doz 10 mg olacak şekilde bisoprolol verildi. Tüm hastalara HRV analizi için, BB tedavisinden önce ve hastaların tolere ettiği maksimal dozda verilen BB tedavisinden 1 ay sonra (ortalama takip süresi: 91±55 gün) 24 saat holter kaydı yapıldı. HRV parametrelerinden time domain analizi için SDNN, SDANN, RMSSD; frekans domain analizi için LF, HF, LF/HF değerleri kullanıldı. Her iki grup arası verilerin karşılaştırmasında standart dağılıma uyanlarda Student t-Testi, standart dağılıma uymayanlarda ise non-parametrik test kullanıldı. BULGULAR: Beta bloker dozu nebivolol grubunda maksimum 8,9±1,9 mg'a, bisoprolol grubunda maksimum 8,5±2,2 mg'a çıkıldı. Grup içi, tedavi öncesi ve sonrası değerler karşılaştırıldığında, tedavi sonrasına göre SDNN, nebivolol grubunda 97±34 ms'den 113±47 ms'ye (p<0.05), bisoprolol grubunda 102±38 ms'den 128±40 ms'ye (p<0.05) artmış olarak bulundu. rMSSD, tedavi öncesi tedavi sonrasına göre nebivolol grubunda 26±22 ms'den 33±26 ms'ye (p<0.01), bisoprolol grubunda 29±19 ms'den 39±17 ms'ye (p<0.05) çıktı. LF, nebivolol grubunda 112±122 ms2'den 176±159 ms2'ye çıkarken (p<0.05), HF 47±73 ms2'den 76±97 ms2'ye çıktı (p<0.01). HRV ölçümlerindeki artışlar, gruplar arası karşılaştırmada ise benzer olarak bulundu (p>0.05). SONUÇ: Nebivolol ve bisoprolol, hafif ve orta şiddette KY hastalarında HRV'nin time ve frekans domain indekslerinde benzer ölçüde artış sağlamaktadır.; AİM: Decreased HRV is a potent predictor of the cardiac mortality, sudden death and arythmic incidents. It has been shown that the beta bloker treatment increases the HRV in patients with heart failure. The aim of this study is to compare the effects on the HRV parameters of bisoprolol which is a second class selective beta blocker and nebivolol, a third class beta blocker taking the application approval in the last guidelines for patients with heart failure, which has also additional effects such as the synthesis of NO. MATERIAL AND METHODS: This study enrolled 40 patients who were recently diagnosed as heart failure, who had not been taken the beta blocker treatment previously, who have functional capacity I-II or III according to NYHA and who have the ejection fraction below %50. The patients were randomized into two groups. In the first group, the patients were administered 10 mg target dose of nebivolol in addition to the standart heart failure treatment and in the second group, the patients were administered 10 mg bisoprolol in addition to the standart heart failure treatment again. The 24 hours Holter recordings for HRV analyses were performed in all patients before the beta blocker treatment and after 1 mount of the maximal beta bloker doses well tolerated by the patients ( the mean follow up period:91±55 days). Among the HRV parameters, SDNN, SDANN and rMSSD were used for the time domain analysis and LF, HF, LF/HF measures were used for the frequency domain analysis. In the comparison of the data obtained from two groups, Student t-test was applied to the group appropriate for the standard delivery and non-parametric test was applied to the group not appropriate for this. RESULTS: The beta blocker treatment dose was increased up to maximal 8.9±1.9 mg in nebivolol group and was increased up to maximal 8.5±2.2 in bisoprolol group. When the data were compared before and after the treatment in each group, it is found that the SDNN value after treatment increased from 97±34 ms to 113±47 ms in nebivolol group (p<0.05) and increased from 102±38 ms to 128±40 ms in bisoprolol group (p<0.05).The rMSSD value after treatment increased from 26±22 ms to 33±26 ms in nebivolol group (p<0.01) and increased from 29±19 ms to 39±17 ms (p<0.05). However, the LF value increased from 112±122 ms to 176±159 ms (p<0.05) and HF value increased from 47±73 ms to 76±97 ms (p<0.01) in nebivolol group. The increases in HRV measurements is found similar between groups (p>0.05). CONCLUSION: Nebivolol and bisoprolol provide similar increases in the time and frequency domain indexes of HRV parameters in the patients with mild and moderate heart failure.
2008-01-01T00:00:00ZST yükselmeli miyokard infarktüslü hastalarda agresif lipid düşürücü tedavide atorvastatin ve rosuvastatinin lipid parametreleri, okside-LDL ve inflamatuar parametreler üzerine etkilerinin karşılaştırılmasıAkgül, Meryem Ülkühttp://hdl.handle.net/123456789/92082018-02-28T00:02:37Z2008-01-01T00:00:00ZST yükselmeli miyokard infarktüslü hastalarda agresif lipid düşürücü tedavide atorvastatin ve rosuvastatinin lipid parametreleri, okside-LDL ve inflamatuar parametreler üzerine etkilerinin karşılaştırılması
Akgül, Meryem Ülkü
ST yükselmeli miyokard infarktüsü patogenezinde ateroskleroz temel rolü oynamaktadır. Aterosklerozun tüm evrelerinde inflamasyon yer almaktadır ve birçok risk faktörü de bu sürece katkıda bulunmaktadır. Risk faktörlerinden biri olan yüksek serum total-K ve LDL-K ile düşük HDL-K, KAH'ın en önemli bağımsız risk faktörleridir. Ateroskleroz gelişimde rol oynayan inflamatuar markerler, tehlikeye açık plağın tedavisine veya tesbit edilmesine potansiyel olarak kılavuzluk edebilmektedirler. Okside-LDL ise dolaşımdaki monositler için kemoattraktandır, hücre çoğalmasını ve sitotoksisiteyi indükler. Statinlerin inflamasyon üzerine olan etkileri iyi bilinmektedir ve agresif lipid düşürücü tedavi STYMİ tedavisinde vazgeçilmezdir. Atorvastatin, kullanımı yaygın bir lipit düşürücü ajandır. Rosuvastatin kullanıma yeni girmiş oldukça etkili bir lipit düşürücü ajandır. Fakat rosuvastatin ve atorvastatini STYMİ hastalardaki etkinliklerini karşılaştıran yeterince çalışma yoktur. Biz bu çalışmamızda bu 2 statinin, lipid profili, okside-LDL ve inflamatuar markerlar üzerine olan etkilerini karşılaştırmayı amaçladık. . METOD: Çalışmaya 82 STYMİ hasta dahil edildi. Hastalar atorvastatin 80 mg (n=39), veya rosuvastatin 20 mg (n=43) olmak üzere 2 gruba randomize edildi. Akut miyokard infarktüsü semptomlarının başlangıcından sonraki ilk 24 saat içerisinde ve tedavinin 4. haftasında 12 saatlik açlık kan örnekleri alındı ve lipid profili, apoA-B, okside-LDL, hs-CRP, TNF-R1 ve -2, IL-6 seviyeleri karşılaştırıldı. BULGULAR:Atorvastatin ve rosuvastatine randomize edilmiş olan hastaların demografik özellikleri, klinik karakteristikleri benzerdi ve lipid profilleri, inflamatuar markerlar, okside-LDL'nin bazal değerleri arasında istatistiki bir farklılık yoktu. Her iki statin grubununda da tedavi sonrası lipid profilleri, okside-LDL, hsCRP, IL-6, TNF-R1 ve 2 değerlerinde bazale göre istatiksel olarak anlamlı azalma görüldü. Bununla birlikte her 2 grupta görülen iyileşme arasında fark tespit edilmedi (p>0.05). SONUÇ: Çalışmamızın bulguları rosuvastatin 20 mg/gün dozunun okside-LDL ve inflamatuar markerlar üzerinde en az atorvastatin 80 mg/gün dozu kadar etkin olduğunu gösterdi. Rosuvastatin 20 mg/gün STYMİ atorvastatine alternatif olarak kullanılabilir.; Atherosclerosis has an important role on pathogenesis of the ST elevation myocardial infarction. Inflamation take a part in every stage of atherosclerosis and a lot of risk factory contribute to this process. Elevated plasma LDL-K and low HDL-K are the most important risk factors for coronary artery disease. Inflammatory markers may guide to determine or treatment of the vulnerable plaque. Oxidezed-LDL is one of the monocyte chemoacrattane, induces growing cells and cytotocyte. Aggressive lipid lowering therapy is one of the indispensable therapies in ST elevation myocardial infarction (STEMI) and favourable effects of atorvastatin are well known. Rosuvastatin is the newest and potent lipid lowering agent. However, there were no studies that compare rosuvastatin versus atorvastatin in patients with STEMI. We aimed to compare the effects of two drugs on lipid profile, oxide-LDL, and inflammatory markers. . METHODS: 82 patients with STEMI was admitted in this study. The patients were randomized to atorvastatin 80 mg (n=39) or rosuvastatin 20 mg (n=43). Blood sample was obtained baseline and at the end of the 4th week of therapy, and hsCRP, apo-A, apo- B, oxide- LDL, TNF ?-R-1 and -2, IL-6 levels were compared. . RESULTS: The patients randomized to atorvastatin or rosuvastatin were similar with respect to baseline demographic, clinical characteristics, cholesterol (total and LDL) and inflammatory markers levels. In comparison to baseline values in both therapy groups, a statistically significant decrease was found in total-cho, LDL-C, oxide-LDL, and inflammatory markers including hsCRP, IL-6, TNF-?-R-1, and -2. Any adverse event was not observed in both groups. In our study, atorvastatin and rosuvastatin were found to have similar effects on all of those parameters . CONCLUSIONS: The findings of this study suggest that rosuvastatin 20 mg/day is reliable and effective as well as atorvastatin 80 mg/day on lipid parameters and systemic inflammatory markers. Rosuvastatin may be alternate to atorvastatin in aggressive lipid lowering therapy in STEMI.
2008-01-01T00:00:00ZAkut ST yükselmeli miyokard infarktüsü hastalarında plazma osteopontin ve serum fetüin-A düzeylerinin araştırılmasıZengin, Kadriyehttp://hdl.handle.net/123456789/92062018-02-28T00:02:01Z2008-01-01T00:00:00ZAkut ST yükselmeli miyokard infarktüsü hastalarında plazma osteopontin ve serum fetüin-A düzeylerinin araştırılması
Zengin, Kadriye
Akut miyokard infarktüsü (AMI) koroner arterlerin trombotik oklüzyonu sonucu miyokardiyal kan akımının ani kesilmesi ile oluşur. Kararsız plaklarda inflamatuvar hücre infiltrasyonunun gözlenmesi AMİ patolojisinde önemli role sahiptir. Fetuin-A sistein proteaz inhibitörlerinin sistatin süperfamilyasına aittir. Vasküler biyoloji ve kemik metebolizmasında rol alır. Malignensi, inflamasyon, diyaliz ve son dönem böbrek hastalığı ve aterosklerozda düzeyi azalmaktadır. Osteopontin kronik kalp yetmezliğinde ve nekrotik yaralanmaya cevapta miyokardiyumda eksprese edilen ekstraselüler matriks proteindir Bu çalışmanın amacı; ST segment yükselmeli miyokard infarktüsü (STYMİ) sonrası primer perkütan girişime (PTKA) alınan hastalarda, bilinen risk faktörlerinin (lipit profili, diyabet, fibrin sigara vb.) yanı sıra matriks selüler protein olan osteopontin, kalsifikasyon inhibitörü olan fetuin-A gibi yeni kan paramtrelerinin AMI gelişimi, KAH yaygınlığını ve sol ventrikül fonksiyonları ile olan ilişkisini araşırmaktır. Methot: 110 STYMI'lı hasta çalışmaya alındı. Serum ve plazmada osteopontin ve fetuin-A düzeyleri sensitif ve spesifik Elisa yöntemi kullanılarak incelendi. Sonuçlar: AMI hastalarda serum fetuin-A düzeyi (48.38±26.68 ng/dl) sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında (141.37±41.96 ng/dl) ( P= 0.0001) düşüktü. Fakat plazma osteopontin düzeyleri artmıştı (AMI:250.47±62.96 ng/dl, kontrol: 48.53±41.98 ng/dl). Hs-CRP düzeyi yüksekti (9.2±6.7mg/L). Fetuin-A hs-CRP, killips, hipertansiyon, VKİ, WBC, yaş, Gensini skoru ile ters koreleydi (sırasıyla ; r=-237, p<0.01, r=-239, p<0.01, r=302, p<0.00001, r=- 547, p<0.0001, r=-0.215 p<0.02, r=-235, p<0.05, r=-521, p<0.0001). Fakat plazma osteopotin düzeyi ile hs-CRP(r=0,004, p=0,968) arasında korelasyon yoktu. Osteopontin hipertansiyon (r=0,219, P=0,0001), sigara kullanımı, (r=0,350, p=0,0001), yaş (r= 0,177, p=0,036), ve Gensini skoru (r=192, p<0,04) ile pozitif koreleydi. Vücut kitle indeksi ile osteopontin arasında negatif korelasyon vardı (r=-0,470, p= 0,0001). Sonuç olarak bu çalışmadan elde ettiğimiz bulgulara göre AMI'lı hastalarda fetuin-A düzeyi daha düşüktür ve hastalığın şiddeti ile negatif koreledir. Ayrıca aynı hasta grubumuzda osteopontin düzeyi önemli derecede yüksektir ve KAH yaygınlığı ile pozitif ilişkilidir. Çalışmamız daha büyük çalışmalarla doğrulanması halinde düşük fetuin-A düzeyleri KAH şiddetinin, yüksek osteopontin düzeyleri ise KAH yaygınlığının bir göstergesi olarak kullanılabilir.; Background: Acute myocardial infarction (AMI) results from cessation of myocardial blood flow caused by thrombotic occlusion of a coronary artery. Observations of inflammatory cell infiltration in unstable coronary plaques suggest that inflammation may play an important role in the pathogenesis of AMI. Fetuin-A, a member of the cystatin superfamily of cysteine protease inhibitors involved in vascular pathology and bone metabolism, has been reported to be reduced in patients with atherosclerosis and medial calcification related to end stage renal disease or dialysis, inflammation and malignancy. Osteopontin is an extracellular matrix protein also expressed in myocardium in response to necrotic injury and in experimental models of chronic heart failure. The aim of this study is investigating the association of new blood parameters like osteopontin (matrix celuler protein), fetuin-A (inhibitor of calcification) besides traditional risk factors (lipid profil,diabetes, cigarette) with the left ventricul function, development of acute miyocardial infarction, extent of coronary artery disease in patient who undergone percutaneous coronary intervention after ST-elevation acute miyocardial infarction (STEMI). Methods: 110 patients diagnosed with STEMI were recruited for the study. A sensitive and specific Elisa was developed to assay fetuin-A and osteopontin concentrations in plasma. Results: In AMI patients, serum fetuin-A concentrations were decreased (48.38±26.68 ng/dl, on admission) compared to healthy individuals (141.37±41.96 ng/dl) ( P= 0.0001) but plasma osteopontin levels was increased ( acut MI:250.47±62.96 ng/dl, control: 48.53±41.98 ng/dl). Hs-CRP was increased (9.2±6.7mg/L). Fetuin-A was inversely correlated with hs-CRP, killips, hypertension, body mass index, WBC, age, Gensini score (respectively ; r=-237, p<0.01, r=-239, p<0.01, r=302, p<0.00001, r=- 547, p<0.0001, r=-0.215 , p<0.02, r=-235, p<0.05, r=-521, p<0.0001). But there was no corellation between the levels of osteopotin and hs-CRP(r=0,004, p=0,968). Osteopontin was positively correleted with hypertension (r=0,219, P=0,0001), smoker (r=0,350, p=0,0001), age (r= 0,177, p=0,036), and Gensini score (r=192, p<0,04). There was a negative correlation between the body mass index and osteopontin levels. (r=-0,470, p= 0,0001). Conclusions: According to the results of this study; fetuin-A level is decreased in the patient with AMI and negatively correlated with the extent of coronary atherosclerosis. Also osteopontin level is significantly increased and positively associated with the extent of coronary atherosclerosis in the same patient group. In case our study cofirms with larger studies, low-fetuin-A levels may be used as a marker of coronary arter disease severity and high osteopontin levels may be used as a marker of coronary arter disease extensivity.
2008-01-01T00:00:00Z