TF, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları KoleksiyonuRuh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'nda yapılan uzmanlık tezleri bu koleksiyon altında listelenir.http://hdl.handle.net/123456789/59942024-03-28T09:30:05Z2024-03-28T09:30:05ZGebelik sürecinde psikiyatrik bozukluğu olan anne bebeklerinde nörotrofik ve nöroinflamatuar faktör düzeylerinin maternal psikiyatrik bozukluklarla ilişkisiAkbaba, Nurselhttp://hdl.handle.net/123456789/60792017-10-04T00:01:44Z2016-01-01T00:00:00ZGebelik sürecinde psikiyatrik bozukluğu olan anne bebeklerinde nörotrofik ve nöroinflamatuar faktör düzeylerinin maternal psikiyatrik bozukluklarla ilişkisi
Akbaba, Nursel
Maternal perinatal psikiyatrik bozuklukların yenidoğanın kısa ve uzun süreli iyilik halini etkileyen sonuçları olduğu bildirilmektedir. Maternal prenatal strese maruz kalan infantlarda daha fazla emosyonel, kognitif ve davranışsal semptomlar geliştiği bilinmesine rağmen, maternal duygudurum ve anksiyete bozukluklarının fetal nöronal gelişim üzerine etkileri henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Preklinik çalışmalar, maternal prenatal stresin fetal nörogelişim esnasında bazı nörotrofik ve nöroinflamatuar faktör düzeylerinde değişikliklere yol açtığı gösterilmiştir. Bununla beraber, gebelikte psikiyatrik bozukluğu olan kadınlarda bu durum yeterince incelenmemiştir. Biz bu çalışmada, maternal majör depresif bozukluk (MDB) ve anksiyete bozukluklarının (AB), fetal beyin gelişiminde önemli rolü olduğu bilinen beyin kaynaklı nörotrofik faktör (BDNF), fibroblast büyüme faktörü-2 (FGF-2), nörotrofin-3 (NT-3), tümör nekrozis faktör-alfa (TNF-a) ve neopterin seviyesi üzerine etkilerini incelemeyi hedefledik. Gereç ve Yöntem: Çalışma örneği doğum eylemi için hastaneye yatırılan 136 gebe kadından oluşmaktaydı(25 MDB, 18 AB, 93 sağlıklı kontrol). Psikiyatrik tanılar Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Gözden Geçirilmiş 4. Baskısı'na göre Yapılandırılmış Klinik Görüşme Ölçeği kullanılarak tespit edildi. Faktör analizleri için kan örneği doğum esnasında umblikal korddan elde edildi. Serum konsantrasyonları ELISA yöntemiyle değerlendirildi. Veriler SPSS 15 programı kullanılarak değerlendirildi. Değişkenler ortalama±standard sapma olarak verildi. Değişkenler her grup için tek yönlü varyans analizi (ANOVA) kullanılarak değerlendirildi. Post-hok Tukey testi uygulandı. Bulgular: Gruplar arasında FGF-2 ve neopterin için istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (P < 0.05). AB'si olan grupta FGF-2 ve neopterin seviyeleri (P = 0.000 ve P = 0.012) MDB'si olan gruba ve sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksekti. MDB ve sağlıklı kontrol grubuyla karşılaştırınca, AB'si olan grupta bebek boyu anlamlı olarak daha kısaydı (P = 0.017). Sonuç: Bulgularımız maternal anksiyete bozukluğunun fetal dolaşımdaki fetal nöral gelişimde önemli rolü olduğu bilinen FGF-2 ve neopterin seviyesi ve doğum boyu üzerine etkisi olduğunu göstermektedir. Bununla beraber, sonuçlarımız maternal anksiyete bozukluğunun fetal beyin gelişimi üzerine etkisini değerlendirebilmek için ileri çalışmalarla desteklenmelidir.; Maternal perinatal psychiatric disorders has been reported to be associated with adverse consequences for the fetus which affects short and long term prognosis of the newborn. The mechanisms underlying the influence of maternal mood and anxiety disorders on fetal neuronal development is not fully understood, although it has been shown that infants exposed to maternal prenatal stress are more likely to develop cognitive, behavioral and emotional problems. Preclinical studies demonstrate that maternal prenatal stress cause alterations in the levels of some neurotrophic and inflammatuar factors during fetal neurodevelopment. However, this has not been examined enough in women with a psychiatric disorder during pregnancy. In current study, we aimed to investigate the impact of maternal major depression(MDD) and anxiety disorders(AD) on fetal circulating brain-derived neurotrophic factor(BDNF), fibroblast growth factor 2(FGF-2), neurotrophin 3(NT-3), tumor necrosis factor-alpha(TNF-a) and neopterin levels which have important roles in fetal brain development. Methods: The sample included a total of 136 pregnant women (25 MDD, 18 AD, 93 healty subjects) who were admitted to the hospital for delivery. Psychiatric diagnoses were determined by means of the Structured Clinical Interview for the Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, Fourth Edition. The blood sample for the measurements of factor levels was obtained from the umbilical cord during delivery. Serum concentrations were determined by enzyme-linked immunosorbent assay(ELISA). Data were analyzed by using SPSS 15 software. Variables were expressed as mean ± standard deviation.The factor levels of the subjects in each groups were compared with one-way analysis of variance (ANOVA) with post hoc Tukey's HSD test. Results: There were significant differences among groups for FGF-2 and neopterin(P < 0.05 for both variables). These parameters were significantly higher in the subjects with AD(P = 0.000 and P = 0.012, respectively) compared to MDD and healthy controls. Compared with MDD and healthy subjects, AD was associated more negatively with birth height (P = 0.017). Conclusion: Our results suggest that maternal AD has an effect on fetal circulating neopterin and FGF-2 level, which have important role in fetal neurodevelopment and fetal growth in terms of birth height. However, these results should be replicated with further studies to determine how prenatal exposure to maternal AD impact fetal brain development.
2016-01-01T00:00:00ZKonya E Tipi Kapalı Cezaevi'ndeki mahkumlarda psikiyatrik bozuklukların 1 yıllık yaygınlığıGüler, Özkanhttp://hdl.handle.net/123456789/41232017-09-26T12:34:05Z2003-01-01T00:00:00ZKonya E Tipi Kapalı Cezaevi'ndeki mahkumlarda psikiyatrik bozuklukların 1 yıllık yaygınlığı
Güler, Özkan
Bu çalışmada, Konya E Tipi kapalı cezaevinde ki mahkumlarda DSM-IV ölçütlerine göre psikiyatrik bozuklukların 1 yıllık yaygınlık oranlarını araştırmak amaçlanmıştır. Çalışmaya katılan 305 mahkum ile CIDI (Uluslararası Bileşik Tanı Çizelgesi ) 2.1. 12 aylık versiyonu kullanılarak görüşülmüştür. Madde kullanımı ile ilişkili bozukluklar için ise CIDI 2.1. yaşam boyu versiyonu kullanılmıştır. Sosyodemografik özellikleri belirlemek için kendi geliştirdiğimiz kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesi SPSS programında ki-kare testi ile yapılmıştır. Çalışmamızda %50.5 ile nikotin bağımlılığı en yaygın görülen psikiyatrik bozuklukken bunu %22 ile major depresyon, %16.7 ile nikotin yoksunluğu ve %15.1 ile posttravmatik stres bozukluğu izlemiştir. Alkol bağımlılığı %19.7 ile en yaygın görülen madde kullanımı ile ilişkili bozukluk olup bunu %14.8 ile alkol kötüye kullanımı ve %7.9 ile diğer madde bağımlılıkları (alkol, nikotin hariç) izlemiştir. Çalışmamızın sonucunda cezaevindeki mahkumlarda psikiyatrik bozuklukların yaygınlığı genel nüfusa oranla yüksek saptanmıştır. Ruhsal bozukluğa sahip insanların genel topluma göre daha fazla suç işledikleri ve daha fazla tutuklandıkları bildirilmektedir. Bununla beraber stres oluşturan 60 cezaevi ortamıda mahkumlarda psikiyatrik bozuklukların ortaya çıkmasına neden olabilir. Cezaevlerinde koşulların iyileştirilmesi ve mahkumların psikolojik olarak desteklenmesinin ruhsal bozuklukların azalmasında rol oynayabileceği düşünülmektedir.; This study was aimed to determine one year prevalence of psychiatric disorders in inmates according to DSM-IV criteria. Three hundred five inmates who stay in prison, were interviewed using 12-month version of CID1 2.1 (Composite International Diagnostic Interview). CIDI 2.1 life-time version was used for substance related disorders. Sociodemographic features were gathered through a personal information form developed by the researchers. The statistical evaluations of data were done by Chi-square test in the SPSS for Windows program In our study the most common psychiatric disorder is nicotine dependence which is about 50.5 %. Other most common disorders were major depression with 22 % and nicotine withdrawal with 16.7 % and posttraumatic stress disorder 15.1 %. Alcohol dependence is the most common substance related disorders (19.7 % ). Other most common substance related disorders.
2003-01-01T00:00:00ZÜniversite öğrencilerinde, beslenme alışkanlıkları ve yeme bağımlılığının, farklı kişilik ve psikiyatrik belirtilerle ilişkisinin incelenmesiKıcalı, Güneş Devrimhttp://hdl.handle.net/123456789/35452017-09-26T12:34:32Z2015-01-01T00:00:00ZÜniversite öğrencilerinde, beslenme alışkanlıkları ve yeme bağımlılığının, farklı kişilik ve psikiyatrik belirtilerle ilişkisinin incelenmesi
Kıcalı, Güneş Devrim
Davranışsal bağımlılık son yıllarda dürtü kontrol bozukluğu, takıntılı – zorlantılı bozukluk ve madde bağımlılığı tanı ölçütlerinin özelliklerini içeren yeni bir tanı grubu olarak şekillenmektedir. Bu yeni oluşumun bir alt başlığı olan yeme bağımlılığı, yüksek şeker ve yüksek yağ içeriği bulunan gıdaların tüketim alışkanlıklarının, DSM-IV TR de olan madde bağımlılığı ölçütleri kapsamında bir davranışsal bağımlılık olarak tüketilmesidir. 2009 yılından bu güne küresel çapta bir çok ülkede değerlendirilen bu tanıyı, ülkemizde bir üniversitenin fiziki şartlarında, geniş bir katılımcı kitle ile değerlendirmek, yeni oluşan tanı kümesine katkıda bulunmak, psikiyatrik belirti ve kişilik özellikleri ile ilişkisini ölçmek hedeflenmiştir. Gereç ve yöntem: Konya Selçuk Üniversitesi Alaeddin Keykubad merkez kampüsünde ağırlıklandırma uygulanarak 1500 katılımcı hedeflenmiş ve 2014 Kasım – Aralık aylarında Kesitsel tasarımda Anket çalışması, Katılımcılar, eğitim gördükleri bölümde iken hekim süpervizyonuna çalışma uygulanmıştır. Anket formları olarak sosyodemografik veri formu, Yale yeme bağımlılığı ölçeği (YYBÖ), psikiyatrik belirti tarama listesi (SCL-90), Eysenck'in kişilik envanteri uygulanmıştır. Bulgular: 1560 katılımcıya ulaşıldı, veri formlarından 1418'i istatistik analiz için uygundu. Yaş ortalaması 21.57, BKI ortalaması 22.0 olarak bulundu. Yeme bağmlılığı prevalansı %11.4 olarak bulundu. Yeme bağımlılığı şiddetini belirten skor tüm katılımcılar için 3.2, Yeme bağımlılığı grubu için 4.7 bağımlı olmayan grup için 3.0 olarak bulundu. Yeme bağımlılığında anlamlı olarak artmış tüketilen gıdalar, pasta, pizza, ekmek, kola, şeker, poğaça, kurabiye, elma, pastırma olarak bulundu. Yeme bağımlılığı ile 5 saatten uzun sosyal medya kullanımı, düzensiz beslenme algısı, öğün atlama, öğün dışı atıştırma sayısı, 10 dk dan kısa ve 30dk dan uzun yeme süresi ve yalnız beslenme arasında anlamlı ilişki saptandı. SCL-90 ın tüm alt ölçütleri, yeme bağımlılığı ile pozitif ilişki içerisindeydi. Eysenck'in kişilik envanteri alt ünitelerinden nörotisizm ve psikotisizm, yeme bağımlılığı ile pozitif, yalan ise negatif ilişki içerisindeydi. Sonuç: Araştırma, küresel araştırmalar ile paralel sosyodemografik özellikler ve prevalans sergilemekteydi, bu durum da geçerli bir tanı oluşumunda kuvvetli bir kanıt sunmaktadır. Sosyal yeme davranışı ve beslenme alışkanlıklarındaki bozulmalar ile yeme bağımlılığı arasında pozitif ilişkinin saptanması yeni bir bulgudur. Diğer çalışmalarda varolan BKİ ile yeme bağımlılığı ilişkisine ek, BKI 25.0 – 29.9 aralığındaki kilolu nüfus, yeme bağımlılığı için en yüksek riskli bulunmuştur. SCL-90'ın tüm alt ölçütleri ve Eysenck' in envanterinin psikotisizm ve nörotisizm alt ölçütleri ve yeme bağımlılığı ilişkisi de, literatürde geniş kapsamda psikiyatrik belirtiler ve kişilik örtüntülerinin de yeme bağımlılığı için risk oluşturduğunu kanıtlamıştır.; Aim: the new concept of Beahivoral addiction is growing from the ımpulse control disorders, obseswsive compulsive disoerders and substance related disorders since early 1990's. Recently, a new diagnostic system is derrivated from the DSM- IV-TR substance addiction criterion for the food addiction. Food addiction is a impulsive compulsive disorder that presents with addictive behivoral changes for high sugar – high fat and highly palatable foods. This study aims to find new definitions for the food addiction concept and to find out the relationship between the psychiatric symptomatology and personality traits. Material and Methods: 1500 student planned to participate who studies in Konya Selcuk university central campus. Participants were to fiil out the test during their classes under physician supervision. Sociodemographic form, Yale food addiction scale (YFAS), symptom checklist-90 (SCL-90) and Eysenck's personality inventory were administered. Results: 1418 forms were suitible for statistical analysis. The mean age was 21.57, mean BMI was 22.00. Food addiction prevalance was 11.4%. the YFAS score for all was 3.2, for non food addicts 3.0 and for food addicts 4.7 respectively. There were positive correlation between food addiction and social media consumption more than 5 hours. Also there were porisive correlation for irreguılar eating, skipping meals, numer of snacks, eating time ( <10 min and >30 min) and alone eating. All subscores for SCL-90 were strongly differed between Food addicts and non addicts. Psychotism and neurotisizm scores were in positive correlation and lie was in negative correlation in food addiction. Conclusion: This research was in full correlation with the global large scale studies. The socio-demographic data and prevalance were similar but when comparing the BMI categories, Owerweight (BMI: 25.0-29.9) participants show the most powerfull positive correlation and risk for Food addiction. A dirrect positive relation for SCL subscores and Eysenck's inventory scores projects valuable information for food addiction. This study contributes new information to the new frontier in psychiatry and more similar long term large scale studies are needed in this area of behaivoral addiction.
2015-01-01T00:00:00Z